KISA BİR ÖMÜRDE BÜYÜK BİR DAVA ADAMI TUNALI HİLMİ BEY (1871-1928)


“Bazen şerden hayır, hayırdan da şer doğar. Düşmanlarımız hakkımızda ne gibi şerler icat etmek istediler ve ona teşebbüs etmek istedilerse onların her birinden hayır doğuyor.”

                                                                             Tunalı Hilmi (30 Mart 1922)

(Millet Meclisinin açılış süreci ile ilgili sözleri)

 

KISA BİR ÖMÜRDE BÜYÜK BİR DAVA ADAMI

TUNALI HİLMİ BEY (1871-1928)

 





Bu çalışma Tunalı Hilmi Beyin şahsında tüm Kurtuluş Savaşı kahramanlarımıza adanmıştır.

                                                                                                                              (12 Haziran 2020)

*Gürdal ÖZÇAKIR

            Tunalı Hilmi; bu isim Ankara’yı bilenler için sadece bir cadde isminden ibarettir. Hatta yolu düşenler için Kdz. Ereğli’de bugün Yenimahalle’nin olduğu bölge de Tunalı Hilmi Sokak yazılı mavi bir levha gözünüze çarpabilir. Şimdi gelin hayatı mücadelelerle geçmiş, görüşleriyle döneminin çok çok ilerisinde olan bu dava ve fikir adamını beraber tanıyalım.

Tunalı Hilmi Bey, 28 Ağustos 1871 tarihinde Bulgaristan’ın Eskicuma ( Tırgovişte ) kasabasında doğdu. Annesi Rukiye Hanım, babası İsmail Efendi’dir. İsmail Efendi büyük çiftlikleri ve tütün fabrikaları olan Kantarcıoğulları ailesine mensuptur.[1] Çocuk yaşta 1877-1878 Osmanlı - Rus Savaşı (93 Harbi) sebebiyle ailesi birlikte İstanbul'a göç etti. [2]

İstanbul’da Fatih Askeri Rüştiyesini bitiren Hilmi Bey, Kuleli Askeri İdadisine kaydoldu. Sonrasında 1890’ların başında Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’ye girdi. Okuldaki arkadaşları ile kurdukları “Mektepliler Cemiyeti” ve bu cemiyetin çıkardığı haftalık “Teşvik” isimli gazete ile ülkedeki siyasi mücadeleye katıldı.

Osmanlı Devletinde Sultan Abdülhamit’in Osmanlı-Rus savaşını bahane ederek Kanun-i Esasi’yi kaldırıp Meclisi feshetmesi üzerine başlayan baskıcı idaresine karşı örgütlü bir mücadele başlamıştı. Jön Türklerin ülke içi ve dışındaki muhalefeti birleştirmek amacı ile kurdukları “İttihad-ı Osmani Cemiyeti “ isimli merkezi örgütün çatısı altında, Tıbbiye, Harbiye ve Mülkiye gibi okullardaki öğrencilerin kurduğu cemiyetler adeta gençlik kolları gibi çalışmaya devam ettiler. Hilmi Bey bu çalışmalarda mücadeleci kişiliği, örgütlülüğü, heyecanlı konuşmaları ve yazılarıyla dikkat çekmiştir. [3]

Hilmi Bey, Jön Türklerle temas kurmak için Paris’e giden İttihad-ı Osmani Cemiyeti üyesi Ahmet Verdani’ye 200 Frank göndermesi nedeniyle tutuklandı. Bir süre sonra çıkarılan af ile serbest kaldı. Yönetimin muhalefet üzerinde giderek artan baskıları sonucunda, 1895 yılında Hilmi Bey ile birlikte Cemiyetin önde gelenleri hakkında sürgün kararı alındı. Hilmi Bey sürgüne gitmeyi reddederek Avrupa’ya kaçtı.

Cenevre Üniversitesi Pedagoji Bölümüne kayıt yaptırdı. Hilmi Beyin yoğun ve kararlı çabaları sonucunda Jön Türklerin Cenevre Şubesi kuruldu. Öğrenime paralel olarak bir yandan da Jön Türker’in çıkardığı Meşveret ve Mizan gazetelerine yazılar yazdı, Jön Türker’in amaç ve hedeflerini açıklayan “Hutbe” adlı broşürleri yayımladı. Avrupa’da eğitim gören Türk öğrencilere yardımcı olmak amacıyla “Osmanlı Talebe Cemiyeti” ni kurdu ve “Avrupa’da Tahsil” adında bir kılavuz kitap yayımladı.

Hilmi Bey, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin genel sekreterliğine getirilir. Oldukça etkili bir muhalefet yürütür. Bu çalışmalar neticesinde Tunalı Hilmi, İshak Sükûti ve Abdullah Cevdet Beylerin basında bulunduğu Cenevre şubesi, cemiyetin merkez şubesi olan Paris şubesinin önüne geçerek, cemiyetin birinci şubesi konumuna yükselir.[4]

            Bu süreç içinde üniversitede sosyoloji ve felsefe dersleri de almaya başlayan Tunalı Hilmi Bey öğrencilerin siyasi mücadeleye katılmalarını sağlamaya yönelik “Evvel ve Ahir” adlı kitapçığı çıkardı ve “Cüret” gazetesini yayına soktu. Ayrıca, İttihat ve Terakki’nin Cenevre Şubesi basında bulunan Mizanca Murat’ın çıkardığı “Mizan” gazetesine ve Paris Şubesi başında bulunan Ahmet Rıza’nın çıkardığı “Meşveret” gazetelerine düzenli yazılar yazdı. Sultan Abdülhamit’in Jön Türkleri af ve mükâfat vaat ederek mücadeleden vazgeçirmek amacıyla Avrupa’ya gönderdiği Ahmet Celalettin Paşa’nın Mizanca Murat’ı ikna etmesi nedeniyle Cenevre Şubesi dağılma sürecine girdi. Ahmet Celalettin Paşa, yaptığı muhtelif teklifleri kabul etmeyen Tunalı Hilmi Bey’e gençlik ve halk arasında etkisini genişletmiş olan “Hutbe” isimli kitapçıklarının tamamını ve gazete kalıplarını satın almayı teklif etti. Tunalı Hilmi Bey, dağılma sürecindeki teşkilatı yeniden örgütleyebilmek için bu teklifi kabul etti ve kitapçıkların tamamını yarısı peşin olmak üzere 4.000 Frank’a sattı.[5]

  Bu para ile çalışmalarına hız veren Hilmi Bey 1896 yılında mücadele çizgisini ılımlı bulduğu “İttihat ve Terakki Cemiyeti” içinde “Osmanlı İhtilal Fırkası”nı kurdu. ( Ocak 1896 ) [6]

Fırka siyasi mücadele yanında silahlı mücadeleyi de benimsemiştir. Fırkanın çalışmaları Jön Türk çevrelerinde etkili olur ve başta Mekteb-i Harbiye olmak üzere tüm ülkede politik ve askeri örgütlenmelere hız kazandırır. 1897’de yapılan bir ihbar sonucu bu örgütler açığa çıkar. Yargılamalar sonucunda 78 Jön Türk Trablusgarp’a sürülür. Ancak, bu olay nedeniyle teşkilatın boyutunu şaşkınlıkla gören Abdülhamit yönetimi Ahmet Celalettin Paşa’yı yeniden Avrupa’ya gönderir. Ahmet Celalettin Paşa, Paris’te ikinci kez Tunalı Hilmi Bey ile görüşür. Hilmi Bey soğukkanlılıkla Avrupa’daki örgütlenmelerle hiçbir ilişkisi olmadığı hususunda Paşa’yı ikna eder. Ve daha önce “Hutbe”nin satışından kalan 2000 Frank’ı da alarak Cenevre’ye döner. Hilmi Bey bu para ile İshak Sükûti ve Abdullah Cevdet ile beraber 1 Aralık 1897 tarihinde “Osmanlı” gazetesini çıkardı. Abdülhamit yönetiminin girişimleri ile güven ve etkileri azalan Jön Türkler bu gazetenin etrafında toplanarak Türkçü, Meşrutiyetçi ve hatta Cumhuriyetçi fikirlerle siyasi tarihimizde önemli etkiler yaratmıştır.

Hilmi Bey’in mücadele gücünü kırmak için İzmir’de yaşayan babası İsmail Efendi tutuklandı ve 1899 yılında sürgün olarak gönderildiği Musul’da öldü. Küçük kardeşi Faik Bey askerlikten ihraç edildi ve babasının sürgün yıllarını paylaştı. Ortanca kardeşi Şükrü Bey önce Bağdat’a sonra Basra’ya sürüldü ve orada yoksulluk içinde çıldırarak can verdi. Büyük kardeşi Fehmi Bey baskı ve zulümden kurtulmak için önce Bulgaristan’a sonra Amerika’ya kaçtı. Bir süre New York-Chicago demiryolu hattında işçi olarak çalışan Fehmi Bey tekrar Bulgaristan’a döndü. Görüldüğü üzere aile Hilmi Beyin siyasi faaliyetleri yüzünden büyük ıstıraplar yaşamıştır. Sağ kalan 3 kardeş ancak Meşrutiyetin ilanından sonra İstanbul’da birbirlerine kavuştular.[7]

       Tunalı Hilmi Bey 1898'de İttihat ve Terakki Cemiyeti müfettişi olarak Mısır' a gitti ve cemiyetin Kahire şubesini örgütledi. Jön Türkler' in 1899'da sarayla uzlaşmasından sonra 1900 yılında 1500 frank maaşla Madrid Elçiliği Türkçe Başkâtipliğine getirilen Tunalı Hilmi Bey, memuriyeti sırasında Cemiyet adına faaliyetini aksatmaz. Aksine, maddi açıdan rahatladığı için, eskisine oranla daha etkin olur. Komitacılık çağrısı yapan “İntikam” ve “Tokmak” gazetelerinin masraflarını üstlenir.[8]

        Hilmi Bey Atina’da, Doktor Nazım Bey ile görüşerek, birçok Cemiyet üyesinin katlinde rol oynayan Nadir Bey ve İzmir Fırka Komutanı Şükrü Paşa’nın susturulmasına karar verirler. Bu amaç için Doktor Nazım Bey’e 1.600 Frank verir. Bu faaliyetleri haber alan Abdülhamit yönetimi Tunalı Hilmi Bey hakkında müebbet hapis kararı çıkarır. 25 Nisan 1901 tarihinde Başkâtiplik görevine son verilir. Bu mahkûmiyet kararı üzerine tekrar Cenevre’ye dönen Tunalı Hilmi Bey üniversiteden arkadaşı olan İsviçre vatandaşı Juliette Hanım ile evlendi. Bu evlilikten 23 Mayıs 1902 tarihinde kızları Sevda doğdu.[9]

         Tunalı Hilmi ve Ali Fahri, Sultan Abdülhamit karşısında Jön Türklerin bir çatı altında toplanması için tekrar faaliyete geçmişlerdir. Jön Türkler arasındaki parçalanmışlığı gidermek için yapılan bu çalışma 1902 yılında semeresini vermiştir. 4 Şubat 1902'de Paris'te I. Jön Türk Kurultayı toplanır. Bu kurultay Jön Türklere yakın bir isim olan Mösyö La Feuvre Contalis'in köşkünde yapılmıştır. Bu kurultayı Prens Sabahattin ve Lütfullah Bey toplamıştır. Ancak asıl organizatör Tunalı Hilmi ve Ali Fahri'dir.[10]

         Cenevre’de “Bitaraf Osmanlılar Cemiyeti” ni kuran Hilmi Bey, Madrid’de hazırladığı

“Murad” adlı programı geliştirerek “Türkiye’de Halk Hâkimiyeti, Bir Şart-Bir Dilek” isimli bir anayasa tasarısı hazırlamıştır. Bugün için bile ileri sayılabilecek bu çalışmanın önemli ilkeleri şöyledir:

         - Köylerden vilayetlere ve devlet teşkilatlanmasına kadar her kademede meclisler oluşturulmalıdır. Bunun için köylüler meclisinden devlet meclisine kadar 14 ayrı organ yoluyla halk egemenliği gerçekleştirilmelidir.

         - Türkiye’de bütün bölgeler ve bütün Türkiyeliler kanun önünde eşittir.

      - Gerek basın ve gerek bütün Osmanlılar düşüncelerini açıklamakta, yazmakta, toplantılar yapmakta, dernekler ve sendikalar kurmakta, grev yapmakta serbesttir.

      - Devletin dili Türkçedir.

      - Padişahın bütün taşınmaz malları ile bunlara bağlı mülklerinden vergi alınmalıdır.

      - Kadın erkeğe eşittir ve özgürdür.

      - Herkes, ayrıcalıksız, 2 yıl zorunlu askerlik hizmeti yapmalıdır.

      - 8 saatlik işgünü.

      - Her bölgede işçiler ve işverenler arasındaki anlaşmazlıkları karara bağlamak üzere bir İş Mahkemesi kurulur.

           Hazırlanan bu anayasa taslağı, daha birçok maddesiyle içerik olarak II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemi Anayasaları için ilerici ve demokratik bir model olarak ortaya koyarak, esin kaynağı olmuştur. Bu alandaki çalışmaları Tunalı Hilmi Bey’in Büyük Millet Meclisi anayasa komisyonunda görev aldığı dönemde hazırlanan, 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu için de kaynak teşkil etmiştir.[11]

           Tunalı Hilmi Bey 1904 yılında Mısır'a tekrar gitti; Muhtelit Mahkeme'de çalıştı, “Kanun-ı Esasi” ve “Hak” gazetelerine yazdı. Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul' a döndü ve başta “İnkılâp” olmak üzere çeşitli yayın organlarında yazıları yayımlandı.[12]

           Kendisi Türkçe dersler vererek eşi dikiş dikerek geçimlerini sağladılar. Kahire’de 5 Nisan 1905 tarihinde doğan oğullarına “ İnsan” adını koydular. Aile 1908 yılında 2. Meşrutiyetin ilanından sonra İstanbul’a geldi. Eşi Juliette “Hürriyet ”adını alarak Türk vatandaşlığına geçti. Başta “İnkılap” olmak üzere çeşitli yayın organlarında yazılar yazdı. Dilde Türkçülük hareketi içinde yer alarak Selanik’teki “Genç Kalemler” dergisini destekledi. Okul çağına gelen Sevda’yı ilk kız erkek karma okulu olan Haydarpaşa’daki okula gönderdi.[13]

             1910- 1916 yılları arasında Kdz. Ereğli, Silivri, Bayburt, Ordu, Beykoz ve Gemlik'te Kaymakamlık yaptı.[14] İşte Tunalı Hilmi beyin Kdz. Ereğli kent tarihi açısından önemi burada karşımıza çıkıyor.

31 Mart Vakası ve hayatını tahtan indirmeye adadığı Sultan Abdülhamit'in saltanattan uzaklaştırılması üzerine, Tunalı Hilmi, 14 yıl süren bir ayrılıktan sonra, 38 yaşında İstanbul’a dönmüş ve kısa bir süre sonra, 14 Eylül 1909 tarihinde Karadeniz Ereğli kaymakamlığı ile yurt içindeki ilk memuriyetine başlamıştır. Buradaki görevi süresince yaptığı olumlu icraat, daha sonraki yıllarda Kdz. Ereğli'nin bağlı olduğu Bolu'dan mebusluğa getirilmesini sağlamıştır.

 Yazar Enver KONUKÇU ‘nun belirttiğine göre, “Bu sırada İstanbul gazetelerinde aleyhinde çıkan bir havadise yine Karadeniz Ereğlisi ileri gelenleri, başta müftü ve Maarif reisi ve Belediye reisi olmak üzere cevap vermişlerdir.”

            Tunalı Hilmi Kdz. Ereğli kaymakamlığı sırasında, halkın diline vurulmuş mengene olarak nitelediği dilekçeyi kaldırmış ve halkın sorunlarını doğrudan gelip kendisine anlatması usulünü getirmiştir. Yine bu görevi sırasında halkın devlet dairelerine gelemediğini fark eden Tunalı Hilmi üç, dört yerde konferanslar vererek halkı hükümete gelmeye teşvik etmiştir.[15]

            Tunalı Hilmi Bey, kadın erkek eşitliği konusunda net bir tutum içerisinde olmuştur. Daha 1902 yılında hazırladığı anayasa taslağında “Erkek aslan aslandır da, dişi aslan aslan değil midir?” sözlerini kullanmaktadır. Yine 42. Madde de de “Kadın erkeğe eşittir ve özgürdür” tanımını ortaya koymaktadır.

            1908 Meşrutiyet devriminden sonra kadın haklarının kazanılması için çalışmalar yaptı. Bunun bir parçası olarak 10 Ocak 1910 tarihinde Karadeniz Ereğli'sinde "Karadeniz Ereğli Evlendiriciler Cemiyeti”ni kurdu. Kuruluş amacı yoksul ya da kimsesiz olanlara ev, tarla, sermaye yahut çiftçilik aletleri tedarik etmek Kızların 15, erkeklerin 18 yaşından önce evlenmesine engel olmak, külfetli düğünler yapmamak, başlık parasını ortadan kaldırmak ve bunun gibi kadın haklarını savunan hükümler taşıyan cemiyet tüzüğünü hazırladı.  Şehrin ileri gelenlerini bu cemiyet etrafında topladı.[16]   

            Derneğin kurucuların hepsi erkekti. Cemiyete girenler yılda en az 5 kuruş vereceklerdi. Cemiyet her köyde bir şube açacaktı.[17]

Bir diğer ilginç konu ise yine Kdz. Ereğli de kurulan“Karadeniz Ereğlisi Osmanlı İçki Düşmanları Cemiyeti”dir. Bu cemiyet Tunalı Hilmi Bey’in vasıtasıyla Kdz. Ereğli’de kaymakam olduğu sırada yine onun destek ve teşvikiyle kurulmuş, ilk toplantısını ise 8 Aralık 1909 tarihinde yapmıştır. İkisi Hıristiyan, beşi hiç içki kullanmamış olan toplam 69 kişilik bir heyetle çalışmalarına başlayan cemiyet, teşkilata ait nizamnameyi Haziran 1910 tarihinde “Sırat-ı Müstakim” Dergisi’nde neşrederek, kuruluş saiki ve felsefesini kamuoyuna duyurmaya çalışmıştır. Nizamnamenin 7. Maddesinde cemiyetin hükümet ve kanunlar tarafından tanındığı bildirilmekle beraber belgenin resmi makamlardaki tekemmülü hakkında herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Buna rağmen cemiyetin kuruluş tarihiyle nizamnamenin yayımlandığı tarih arasındaki altı aylık fark, cemiyetin ameli sahada herhangi bir varlık göstermese de nazari sahada var olduğunu düşündürmektedir.

Hilal-i Ahdar’dan (Yeşilay) on bir yıl önce tesis edilmesi hasebiyle madde bağımlılığıyla mücadeleyi hedef ittihaz eden ilk teşkilat olan “Karadeniz Ereğlisi Osmanlı İçki Düşmanları Cemiyeti” sadece zamanlama açısından değil, kuruluş fikri ve felsefesi açısından da kendisinden önceki teşebbüsler arasında müstesna bir yere sahip olmuştur.

Bu cemiyet kuruluş amaçları konusunda ise nizamnamesinin ilk maddesinde şu ifadelere yer vermiştir: “Müslümanların peygamberi (s.a) bir mel’ûn (lanetlenmiş) canavar için “habisliklerin (fesatlıkların, kötülüklerin) anası” buyurmuştur; oda: içkidir. Bugün hele Frenkleri (Avrupalıları), huyca, sağlıkça, kemire kemire zehirliyor, öldürüyor. Osmanlılar arasına yayıldıkça yayılıyor. Katresini (damlasını) haram bildikleri halde Müslümanların bile birçoğu kendilerini bu azılı düşmandan koruyamıyorlar. Böyle bir düşmanla çarpışmak üzere Ereğli hemşehrileri “Karadeniz Ereğlisi Osmanlı İçki Düşmanları Cemiyeti” adıyla bir sancak açtılar, bunun altına toplanıyorlar…” (Karadeniz Ereğlisi Osmanlı İçki Düşmanları Cemiyeti Nizamnamesi, 1326: 195)

İçkiyle birlikte tütün, afyon, kahve ve hatta çay gibi bağımlılık yaratan maddelerle top yekûn bir mücadeleyi kendisine şiar olarak kabul eden “Karadeniz Ereğlisi Osmanlı İçki Düşmanları Cemiyeti” hedef kitle olarak çocukları seçmiş, bilhassa mektep çocuklarının bu melun canavarın eline düşmemesi için gerekli tedbirleri almayı uygun görmüştür. Bu amaçla neşredeceği gazete ve dağıtacağı risaleciklerle de halkı bilinçlendirmeyi içkiye karşı onlar da bir nefret duygusu uyandırmayı amaçlamıştır (Karadeniz Ereğlisi Osmanlı İçki Düşmanları Cemiyeti Nizamnamesi, 1326: 195)[18]  

Bayburt kaymakamlığı sırasında işsizlik nedeniyle dilencilik yapmak zorunda kalanların giderek artmakta olduğunu fark eden Tunalı Hilmi Bey, bu talihsiz kişilere yardımcı olabilmek için “Bayburt Müslüman Dilendirmezler Cemiyeti”nin kurulmasına önderlik etti. 28 Ağustos 1913’te resmen kurulan Cemiyet kendisini “işin, işlemenin dostu; işsizliğin, dilencinin düşmanı” olarak ilan etmiştir. Cemiyetin kuruluş amacı, “işsizliği bahane edinerek dilenciliğe girmiş yahut girişecek olanlara iş bulmayı sadakanın en makbulü gibi tutar”, sözleriyle açıklanmıştır. Bayburt Müslüman Dilendirmez Cemiyeti, şer’i usullere göre bakmakla yükümlü oldukları kişileri emeğiyle beslemekte zorluk çeken veya onları doyuramayan Müslüman Bayburtlulara birer iş bularak, çalıştırmak amacıyla kurulmuştur.

Bir ara Mülkiye Müfettişliği yapan Hilmi Bey, 1916 yılında “Muhacirin Sevkiyat Hariciye Müdürü” oldu. Mütareke döneminde 1919 yılında açılan son Osmanlı Meclis-i Mebusan’ına Bolu milletvekili olarak girdi. Mecliste Müdafaa-i Hukuk grubu ile birlikte hareket ederek Mustafa Kemal’in hazırladığı “Misak-ı Millî”nin kabul edilmesinde önemli rol oynadı. Bu gelişmeler üzerine 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul İngilizler tarafından işgal edildi ve 2 gün sonra Meclis-i Mebusan kapatıldı. Mustafa Kemal yanlısı milletvekilleri ile birlikte tutuklanarak Bekirağa Bölüğüne hapsedilen Hilmi Bey buradan firar etti.

Ankara'ya geçti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde gene Bolu'yu temsil etti. Haziran 1920'de Kdz. Ereğli’yi işgal etmek isteyen Fransız birliğine karşı direnişi örgütledi. Buradaki askeri başarılarından dolayı 21 Nisan 1924 tarihinde 1731 sıra nolu İstiklal Madalyası ile onurlandırılmıştır.[19]

                                              

            Kdz. Ereğli’deki Fransız işgali ve buna karşı direniş ile ilgili Tunalı Hilmi Bey TBMM’de 1920 yılının Eylül ayında 72.toplantıda şu tespitlerde bulunmuştur:

“Fransızlar Ereğli’yi işgale teşebbüs ettiler. Oraya vardığımın ertesi günü bir takım hilelerle karaya çıktılar. Dördüncü günü 70 kadar kahraman Kuvva-i Milliyeci bunların 300 kadar siperler içinde bulunan kuvvetleri üzerine ateş açtılar. Ve kendilerine 36 neferle, Halil (EKREN) Ağanın ilk kurşunu ile bir subay maktul verdirdiler. (10 Haziran 1920)

Arkadaşlar buradaki hastanede gördüğümüz manzara karşısında GLADISTON’un (İngiliz Başbakanı)  bir sözünü hatırladım. Melun diyordu ki “ İnsan neslinden olmaktan utanıyorum, çünkü Türkler de insan neslindendir...” Fransızların böyle yaptıklarını görünce insan yaratıldığıma bende utanıyorum.

            Sonra liman fenerini söndürmüşler geceleri yakmıyorlardı. Hastanede ne kadar ilaç şişesi,  vesaire kudurgan ayaklar altında çiğnenmişti. Hastanenin iki odasından ikisini de tamamen bizim askerlerimiz üzerine mitralyöz sıkmak için kullanmışlardır. Ve oradaki mitralyözlerden kalmış binlerce fişek kovanı bulunuyordu. [20]

Tunalı Hilmi Bey 1921 Anayasası'nın hazırlık çalışmalarına katıldı ve TBMM'deki uzun ve ateşli konuşmalarından ötürü adından sık sık söz ettirdi.

II. ve III. Dönemlerde ( 1923-1927 ve 1927-1931 ) TBMM'de Zonguldak milletvekili olarak görev aldı.  Kömür havzasındaki işçilere yönelik çalışmalar yaparak TBMM’deki girişimleriyle 30 Mart 1923'de 25 yataklı Amele Hastanesinin kurulmasına ve Havza-i Fehmiye Kanununun çıkmasına öncülük etti. [21]

Tunalı Hilmi Beyin İttihat ve Terakki Cemiyeti ile bağlarını 1900 yılında koparmış olması, 1902’den 1919’a değin içinde bulunduğu suskun dönem, bir anlamda Kemalist kadrolar içinde kendisine yer bulmasına imkân sağlamıştır. Çünkü Mustafa Kemal Paşa’nın emri altına girdiği zaman, onun Kurtuluş Savaşı sonrası hedeflerinde yanında saf tutacak kadar devrimci ve kendisine karşı diğer İttihatçılarla hareket etmeyecek derecede onlarla bağını koparmış bir durumdadır.

Tunalı Hilmi Bey aynen Mustafa Kemal Paşa gibi, 1908 Jön Türk Devrimi’ni savunmuş fakat bu sürecin ve daha sonra 1913 yılında iktidarın iplerini eline kesin olarak geçiren İttihatçıların merkezinde değil, kenarında duran ve tarihin kendilerine sunacağı imkânları bekleyen bir vaziyet almıştır. Tunalı Hilmi Bey’in bütün bu süreç değerlendirildiğinde Birinci Meclis’te ve daha sonraki süreçlerde İttihatçıların yanında değil de Mustafa Kemal Paşa’nın yanında saf tutması son derece anlaşılırdır.

                                                                                              

Tunalı Hilmi Bey Üçüncü Dönem TBMM’ye de Zonguldak Milletvekili olarak girmiştir. Fakat karaciğer kanseri teşhisiyle başlandığı tedavisini sürdürmek amacıyla İstanbul’a gitmiş ve durumunun her geçen gün ağırlaşması üzerine siyasi faaliyetlerinden tamamen kopmak zorunda kalmıştır. Nihayet Jön Türklerin seçkin siması, Kurtuluş Savaşı’nın ateşli hatibi, Türk Siyasal Düşüncesine özellikle halkçılığı, Ahali Hakimliği projesi ve sosyal hakların savunucusu olarak damgasını vurmuş olan Tunalı Hilmi Bey tedavi gördüğü Şişli Etfal Hastanesi’nde 26 Temmuz 1928’de yaşamını kaybetmiştir. Ölümü mücadele arkadaşları tarafından büyük bir üzüntüyle karşılanmış, cenazesinde yakın arkadaşları Ağaoğlu Ahmet ve Celal Nuri (İleri) Beyler hazır bulunmuş, cenaze masrafları Mustafa Kemal Paşa tarafından karşılanmıştır.[22]

İsmi, Ankara'nın Kavaklıdere semtindeki bizzat kendine ait olan ve hazineye bağışladığı alanda önemli bir caddeye verilmiştir. ( Tunalı Hilmi Caddesi )

 

                                                                             

(BU MAKELE DAHA ÖNCE YAYIMLANAN MAKALENİN GÜNCELLENMİŞ ŞEKLİDİR)


*Gürdal ÖZÇAKIR (Uzman Tarih Öğretmeni, Kdz. Ereğli Anadolu Lisesi, Zonguldak, Türkiye.

e-mail: koleksiyon67@gmail.com 

[1] Aydın ESEN, Bilay Vakfı Makaleler Tunalı Hilmi Bey, Eylül-Ekim 2007 http://www.bilayvakfi.org.tr/makaleler/aydinesen/07-TUNALI_HILMI_BEY-Eylul-Ekim2007.pdf  (Son Erişim 11.06.2020)

[3] Aydın ESEN, a.g.m.

[4] Enise Aslı ÖZTÜRK “Tunalı Hilmi Bey’in I.TBMM’deki Yasal Faaliyetleri”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı T.C. Tarihi Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir, Haziran 2006,s.1.

[5] Aydın ESEN, a.g.m.

[7] Aydın ESEN, a.g.m.

[8] Enise Aslı ÖZTÜRK, a.g.t. ,  s.3.

[10] Tahsin YILDIRIM, Edebiyatçı Bir Jön Türk: Ali Fahri Ağababa, Temrin Dergisi sayı: 5, Eylül 2008

https://web.archive.org/web/20160531162247/http://www.temrindergisi.com/edebiyatci_bir_jon_turk.php

(Son Erişim 11.06.2020)

[11]    Aydın ESEN, a.g.m

[13] Aydın ESEN, a.g.m

[15] Sabri ATEŞ, Tunalı Hilmi Bey Osmanlıdan Cumhuriyete Bir Aydın, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2009 s.120-121.

[16] Meşrutiyetten Cumhuriyete Tunalı Hilmi Bey, Koleksiyoncular Derneği Yayını, 2006, s.34.

[17] Soner YALÇIN, Kim Kiminle Evlenmeli? Hürriyet Gazetesi, 29 Mart 2009, https://www.hurriyet.com.tr/kim-kiminle-evlenmeli-11313425 (Son Erişim 11.06.2020) 

[18] Cem KARAKILIÇ, Akademik Bakış Dergisi Sayı: 29 Mart – Nisan 2012 Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası Kırgız – Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat – KIRGIZİSTAN

[19] Aydın ESEN, a.g.m

[20] Tahsin AYGÜN, Kurtuluş Savaşında Karadeniz Ereğlisi, Tekışık Matbaası, Ankara 1984 s. 15,16.

[21] Aydın ESEN, a.g.m

[22]Can ULUSOY “Bir Jön Türk Olarak Tunalı Hilmi Ve Siyasi Düşüncesi” İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslar Arası İlişkiler Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2009,s.40,41.

 

google.com, pub-9766373420522367, DIRECT, f08c47fec0942fa0

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KDZ.EREĞLİ İLE İLGİLİ KİŞİ, LAKAP,YER ADLARI VE DEYİMLER

BİR İSYANIN ANATOMİSİ;DEVREKLİ SAHTE KADIN PEYGAMBER DUDU HATUN İSYANI İLE KIZLAR DERESİ EFSANESİNİN BAĞLANTISI

ZONGULDAK DOĞUMLU TÜRK POPU’NUN İLK STARLARINDAN AY-FERİ