MADDE BAĞIMLILIĞIYLA MÜCADELE TARİHİMİZE AİT İLK TEŞKİLÂT “Karadeniz Ereğlisi Osmanlı İçki Düşmanları Cemiyeti”
MADDE BAĞIMLILIĞIYLA MÜCADELE TARİHİMİZE AİT İLK TEŞKİLÂT
“Karadeniz Ereğlisi Osmanlı İçki Düşmanları Cemiyeti”
Cem KARAKILIÇ
Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Doktora Öğrencisi,
cemkarakilic@hotmail.com
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı: 29 Mart – Nisan 2012
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız – Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat – KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
ÖZET
Muhtelif milletler tarafından çok eski zamanlardan beri kullanılmakta
olan alkol, tarih
boyunca bir afet ve musibet sebebi olmuştur. Bu musibetle mücadele
etmek için hemen her
millette birçok kişi, bilhassa devlet adamları büyük bir gayret
sarf etmiş, kanunlar
neşrederek, kitaplar yazarak, hükûmet memurları tarafından
takibatta bulunularak, bu zararlı
alışkanlık engellenmeye çalışılmıştır.
Bu makale 1909 yılında kurulan ve madde bağımlılığıyla mücadele
tarihimize ait ilk
teşkilat olan “Karadeniz Ereğlisi Osmanlı İçki Düşmanları
Cemiyeti” ile cemiyetin zararlı
alışkanlıklarla mücadele yöntemlerini ortaya koymaya çalışmaktadır.
Bu çalışma aynı
zamanda madde bağımlılığıyla mücadele tarihimize ait ilk teşkilatın
bilinenin aksine “Hilal_ı
Ahdar” olmadığı, “Hilal- Ahdar”dan 11 yıl önce (1909) bir grup
gayretkeş vatandaş
tarafından kurulan “Karadeniz Ereğlisi Osmanlı İçki Düşmanları
Cemiyeti” nin bu sahada
gerçekleştirilmiş olan ilk teşebbüs olduğunu ispatlamaya çalışmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Madde Bağımlılığı, Alkol,
Alkolle Mücadele, Osmanlı Devleti.
THE FIRST ORGANIZATION OF OUR HISTORY OF FIGHTING AGAINST
SUBSTANCE ADDICTION
“Karadeniz Ereğlisi Ottoman Organization of Enemies of Alcohol”
ABSTRACT
Having been used by various peoples from the ancient times on,
alcohol has always
been a cause for a disaster or a trouble. In order to fight
against this trouble a lot of people
almost in every society, in particular statesmen have paid more
effort, enacted laws, written
books, and officials have practiced them and tried to prevent this
harmful habit.
The current study was conducted to set forth “Karadeniz Ereğlisi
Ottoman
Organization of Enemies of Alcohol”, which as the founded in 1909
and the first to deal with
substance addiction in our history and the methods of dealing with
the harmful habits by the
organization. The purpose of the study was also to try to prove
that the first organization in
Our history to deal with substance addiction was not, unlike what
is commonly known, “Hilalı Ahdar” but the first attempt achieved by “Karadeniz
Ereğlisi Ottoman Organization of
Enemies of Alcohol” that was founded by a group of devoted
citizens 11 years before “Hilal-ı
Ahdar” (1909) in this field.
Keywords: Substance Addiction, Alcohol, Fight
against Alcohol, Ottoman State
GİRİŞ:
İnsanoğlunun doğanın nimetlerinden yararlanmayı öğrendiği andan
itibaren muhtelif
maddelerden yararlanarak üretmeye çalıştığı alkollü içecekler,
tarih boyunca içenler için
zehirleyici bir belâ, içenin ailesi ve yakın çevresi için bir
felâket, cemiyet-i beşeriyye için ise;
bir afet ve musîbet sebebi olmuştur (Beylerbeyli İbrahim, 1325:
231-232).
Kurun-u ûladan (ilk çağdan) beri Mısırlılardan Yunanlılara; Romalılardan
Türklere
kadar sâir toplumlar tarafından kullanılan alkollü içecekler
zamanla bazı milletler için millî
bir sembol, bazıları için ise kutsal bir anlamı ifade eder hâle
gelmiştir. Ruslar ‘votkayı’,
Almanlar ‘birayı’, Türkler ise ‘kısrak sütünden yapılan kımızı’
millîleştirirken, Hıristiyanlar
şarapla kutsanmayı dinî bir vecibe olarak telakkî etmişlerdir.
Müskiratın (Alkollü içeceklerin) bugün milletler tarafından ve çok
eski zamanlardan
beri kullanılmakta olduğu bilinmekle beraber müskiratla mücadele
tarihinin de bir hayli eski
olduğu aşikardır. Hemen her millette birçok kişi, bilhassa devlet
adamları içki ile mücadele
etmiş, kanunlar neşrederek, kitaplar yazarak, hükûmet memurları
tarafından takibatta
bulunularak, bu zararlı alışkanlık engellenmeye çalışılmıştır. İçkiyi
men hususunda gayret
gösterenlerin kaffesini ise hiç şüphesiz Müslüman toplumlar oluşturmuştur
(Karabekir, 1951:
1-3).
Hz. Muhammet, gelişinin gerçek nedenini övgü değer, güzel huyların
öğretilmesi,
üretilmesi, geliştirilmesi ve yerleştirilmesi olduğunu bildiğinden
düzeni bozan, dostlukları
yıkıp adaveti alevlendiren, insanoğlunu Allahın yolunda yürümekten
alıkoyan ve kulların
arınma ve yücelme aracı olan ibadetten uzaklaştıran müskirata karşı
savaş açarak
Müslümanları yavaş yavaş içkiden uzaklaştırma yolunu seçmiştir.
Nihayet alkollü içeceklerin
haram olduğuna dair inen müteaddit âyetlerle birlikte müskirat kat’i
olarak yasaklanmış, Hz.
Muhammet de birçok hadis-i şerîfinde içkiyi lanetleyerek mü’mînlere
haram kılındığını
defaâtla vurgulamıştır (Atabek, 1982: 224-227). Ancak İslamiyet’in
ilk devirlerinden itibaren,
birkaç yüz sene İslam dinini emirlerine riayet ederek müskirat
denilen musîbetin şerrinden,
mazarratından kurtulan Müslümanlar sonraki yüzyıllarda işret ile
tekrar haşır neşir olmaya
başlamış böylece bu eski hastalık yeniden Müslümanlar arasında
icrayı habasete başlamıştır
(Bilgisel, 1974: 6).
Osmanlı Devleti zamanında ise alkollü içeceklerin seyri inişli çıkışlı
bir durum arz
etmiştir. Padişahların kişisel yaşamlarının etkisiyle kimi zaman
yasaklanan içki kimi zaman
da görmezden gelinerek serbest bırakılmıştır. Kanunî Sultan
Süleyman, III. Murat, III.
Mehmet, IV. Murat ve III. Selim gibi padişahlar zamanında alkollü
içecekler kat’i surette
yasaklanırken; II. Selim, III. Ahmet, Abdülmecid ve V. Murat’ın
devri saltanatında içki
kullanımı artmıştır (Yalçın, 2007: 8). Bugün tarihi, bir kavga ve
hesaplaşma aracı olarak
gören bazı kişilerce padişahların bir kısmının sarhoşluk
derecesinde alkol kullandığı iddia
edilse de hakikatte İslam’a gönül vermiş, canını, malını ve
mesâîsini bu uğurda harcamış
Osmanlı yöneticileri dinî inançları gereği haram olan içkiyle
mücadeleyi kendileri için daima
bir vazife olarak görmüş ve bu mücadeleyi asırlar boyunca biteviye
devam ettirmiştir
(Ayvazoğlu, 2007: 14).
İçkiyle mücadele hususunda devlet adamlarının pişdarlığında (liderliğinde)
yapılan
mücadeleler Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla birlikte
de devam etmiş, Trabzon
Mebusu Ali Şükrü Bey1 tarafından yapılan ilk yasa teklifinde
dinimizce tahrim edilmiş olan
sarhoş edici içkilerin halkımız arasındaki kullanımının yaygınlaşmasından
dolayı fenalıkların
arttığı gerekçe gösterilip müskiratın yasaklanması istenmiştir
(Hacıfettahoğlu, 2003: 81-87).
Meclisin muhafazakâr kesimi arasında büyük bir taraftar toplayan
bu fikir 15 Eylül 1920 tarih
ve 22 sayılı yasa ile “Men-i Müskirat Kanunu” olarak kabul edilmiştir
(Sülker, 1985: 151-
155) Bu kanunla birlikte Osmanlı sınırları içerisinde her nevî
müskiratın imâl, ithâl, füruht
(satış) ve istimali (kullanımı) yasaklanmış, müskirat imâl, ithâl
ve füruht edenlerin çeşitli para
cezalarına mahkum edileceği ısrarla vurgulanmıştır. Sonraki yıllar
ise içkinin seyri yine
hükûmet politikalarına bağlı olarak inişli çıkışlı bir durum arz
etmiştir (Gençosman, 1981: 27-
28).
Osmanlı Devleti ve Millî mücadele safhasında devlet adamlarının
nezdinde girişilen
bu mücadeleler 5 Mart 1920 ile birlikte bir halk hareketine tahvil
etmiş, bugüne kadar devlet
adamlarının gayretleriyle gerçekleştirilen faaliyetler yerini
öncülüğünü vatandaşların yaptığı
bir sivil toplum hareketine bırakmıştır. Millî mücadele yıllarında
milletin istiklâl mücadelesi
için gösterdiği azim ve kararlılığı yok etmek isteyen işgal
kuvvetleri-bilhassa İngilizler- Türk
gençlerini içki vasıtasıyla gaflet ve betaete sevk etmek için
birtakım teşebbüslere
başvurmuşlardır. İngilizlerin gemilerle getirdiği içki ve uyuşturucuları
Anadolu halkına tevzi
etmeye çalışması, “Fahrettin Kerim Gökay, İsmail Hakkı Baltacıoğlu,
Hamdullah Suphi
Tanrıöver, Velid Ebuzziya ve Eşref Edip” gibi bir avuç Türk
münevverini Hilâl-i Ahdar
(Yeşil Ay) adında bir cemiyet tesis etmeye sevk etmiştir (Çayır,
2007: 9). Böylece madde
bağımlılığıyla mücadele tarihimizin ilk halk hareketi bir çatı altında
toplanmış, bu kutsal
vazifeyi ve bu büyük misyonu omuzları altına alarak çalışmalarına
başlamıştır.
Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız bu bilgilere rağmen arşivlerde
yaptığımız
çalışmalar esnasında karşımıza çıkan yeni belgeler madde bağımlılığıyla
mücadele tarihimizin
evveliyatı hususunda ilginç bilgiler ihtiva etmektedir. Nitekim
makalemizin müteaddit
satırlarında madde bağımlılığıyla mücadele hususunda öncülüğü
devamlı surette devlet
adamlarının yaptığı, halkın ise; ilk kez Hiâl-i Ahdar ile birlikte
bu mücadeleye iştirâk ettiğini
vurgulamıştık. Oysa Sırat-ı Müstakîm Dergisi’nin2 Haziran 1910 yılına
ait nüshasında derc
edilen bir nizam-nâme madde bağımlılığıyla mücadele mefhumunun
evveliyatı ve pişdarları
hakkında var olan bilgilerin eksik olduğunu ortaya koymaktadır.
Söz konusu nizam-nâme “Karadeniz Ereğlisi Osmanlı İçki Düşmanları
Cemiyeti”
adıyla II. Meşrutiyetin başlarında (1909) Ereğli’de tesis edilen
bir cemiyete aittir. Bu teşkilât
Tunalı Hilmi Bey’in3 bir konferans vasıtasıyla Ereğli’de olduğu
günlerde yine onun destek ve
teşvikiyle kurulmuş, ilk toplantısını ise 8 Aralık 1909 tarihinde
yapmıştır. İkisi Hıristiyan,
beşi hiç içki kullanmamış olan toplam 69 kişilik bir heyetle çalışmalarına
başlayan cemiyet,
teşkilata ait nizam-nâmeyi Haziran 1910 tarihinde Sırat-ı Müstakîm
Dergisi’nde neşrederek,
kuruluş saiki ve felsefesini kamuoyuna duyurmaya çalışmıştır.
Nizam-nâmenin 7. maddesinde
cemiyetin hükûmet ve kanunlar tarafından tanındığı bildirilmekle
beraber belgenin resmî
makamlardaki tekemmülü hakkında herhangi bir kayıt bulunmamaktadır.
Buna rağmen
cemiyetin kuruluş tarihiyle nizam-nâmenin yayımlandığı tarih arasındaki
altı aylık fark,
cemiyetin amelî sahada herhangi bir varlık göstermese de nazarî
sahada var olduğunu
düşündürmektedir.
Hilâl-i Ahdar’dan on bir yıl önce tesis edilmesi hasebiyle madde
bağımlılığıyla
mücadeleyi hedef ittihaz eden ilk teşkilat olan “Karadeniz Ereğlisi
Osmanlı İçki Düşmanları
Cemiyeti” sadece zamanlama açısından değil, kuruluş fikri ve
felsefesi açısından da
kendisinden önceki teşebbüsler arasında müstesnâ bir yere sahip
olmuştur. Zararlı maddelerle
mücadele mefhumunu devlet adamlarının inhisarından kurtarıp halka
mal etmesi ve bu
mücadeleyi dinî ve bilhassa sıhhî saiklere dayandırması teşhis,
tahlil ve tedavide müterakkî
bir anlayışı benimsemesi onu diğer teşebbüslerden tefrik eden
fikrî ve felsefî özelliklerden
yalnızca birkaçı olmuştur. Mezkûr cemiyet kuruluş amaçları
konusunda ise nizam-nâmesinin
ilk maddesinde şu ifadelere yer vermiştir: “Müslümanların
peygamberi (s.a) bir mel’ûn
(lanetlenmiş) canavar için “habîsliklerin (fesatlıkların,
kötülüklerin) anası” buyurmuştur; o
da: içkidir. Bugün hele Frenkleri (Avrupalıları), huyca, sağlıkça,
kemire kemire zehirliyor,
öldürüyor. Osmanlılar arasına yayıldıkça yayılıyor. Katresini
(damlasını) haram bildikleri
hâlde Müslümanların bile birçoğu kendilerini bu azılı düşmandan
koruyamıyorlar. Böyle bir
düşmanla çarpışmak üzere Ereğli hemşehrileri “Karadeniz Ereğlisi
Osmanlı İçki Düşmanları
Cem’iyeti” adıyla bir sancak açtılar, bunun altına toplanıyorlar…”
(Karadeniz Ereğlisi
Osmanlı İçki Düşmanları Cemiyeti Nizamnâmesi, 1326: 195).
İçkiyle birlikte tütün, afyon, kahve ve hatta çay gibi bağımlılık
yaratan maddelerle top
yekûn bir mücadeleyi kendisine şiar olarak kabul eden “Karadeniz
Ereğlisi Osmanlı İçki
Düşmanları Cemiyeti” hedef kitle olarak çocukları seçmiş, bilhassa
mektep çocuklarının bu
melun canavarın eline düşmemesi için gerekli tedbirleri almayı
uygun görmüştür. Bu amaçla
neşredeceği gazete ve dağıtacağı risaleciklerle de halkı
bilinçlendirmeyi içkiye karşı onlar da
bir nefret duygusu uyandırmayı amaçlamıştır (Karadeniz Ereğlisi
Osmanlı İçki Düşmanları
Cemiyeti Nizamnâmesi, 1326: 195).
“Karadeniz Ereğlisi Osmanlı İçki Düşmanları Cem’iyeti”nin dikkati
celb eden
vasıflarından biri de madde bağımlılarına karşı tatbîk etmeyi
kararlaştırdığı fikirleri olmuştur.
Nizam-nâmenin muhtelif maddelerinde bu husustaki görüşlerini: “Cem’iyete
giren, içki
kullanıyorsa katresini ağzına en azından bir yıl koymamaya tövbe
eder… Herkes tövbesini
kendi kendine eder, lâkin, tutamazsa cem’iyetin idâre meclisi
huzûruna gelir: “Beni kurtarın”
dercesine i’tirâfta bulunur, cem’iyette tövbesini tutamamış
olmakla beraber za’afını
bildirmekten çekinmemek, kurtulmayı dilemek, merdliğinde bulunan o
kardeşini yine
cem’iyete alır, mutlaka kurtarmayı boynuna en büyük, en mübârek
bir borç, bir arkadaşlık
bilir. Şu kadarki tövbesini bir yılda iki kere tutamayan, yahut
saklıca içtiği cem’iyetçe sâbit
olan, cem’iyetten sayılmaz, sayılmamakla beraber cem’iyet onu ıslâh
etmeyi elbette yine
vazîfe bilecektir.” (Karadeniz Ereğlisi Osmanlı İçki
Düşmanları Cemiyeti Nizam-nâmesi,
1326: 195). satırlarıyla anlatan cemiyet, madde bağımlılarının
nefret ve kinle değil, şefkat ve
merhametle tedavi edileceği fikrinden yola çıkarak, onları ikna
yoluyla bu illetten kurtarmayı
hedef ittihaz etmiştir. Bununla birlikte madde bağımlılığından
vazgeçmesine rağmen sözünde
duramayan müptelâlara ceza-i nakdiye uygulama kararı almış,
tövbesini defâatla bozup işrete
dalanları dahi bu bataklıktan kurtarmayı boyunlarına mübârek bir
borç, bir arkadaşlık görevi
olarak kabul etmiştir. Böylece; söz konusu cemiyet ikna, tövbe,
para cezası gibi tedbirleri,
madde bağımlılığıyla mücadele hususunda kullanan ilk teşebbüs olmuş,
bu özelliğiyle
kendisinden sonra kurulan cemiyetlere de örnek teşkil etmiştir. 4 (“Türkiye
İçki Aleyhtarı
Gençler Cemiyeti” gibi)
Cemiyetin dikkate değer bir başka noktasını da azâ seçiminde göz
önünde
bulunduracağı kriterler oluşturmuştur. Yedi azâlı bir idare
meclisi ile yönetilecek olan,
“Karadeniz Ereğlisi Osmanlı İçki Düşmanları Cemiyeti”, azâsından
beşini mutlaka içki
kullanmış, hatta sarhoşluk âleminde epeyce yuvarlanmış, ikisini
ise, eğer varsa, içki hiç
kullanmamış olanlardan teşkil etmiştir. (Karadeniz Ereğlisi Osmanlı
İçki Düşmanları
Cemiyeti Nizam-nâmesi, 1326: 196). Bu sayede insanların fizikî
bünyesine olduğu kadar,
sosyal bünyesinde de derin yaralar açan bu illetin zararlarını
canlı örnekler vasıtasıyla
insanlara daha etkili bir biçimde anlatacağını tasavvur etmiştir.
SONUÇ:
Sonuç olarak; ortaya koyduğumuz bu belgeler bize, madde bağımlılığıyla
mücadele
tarihimizde müskiratı insanlar ve insanların teşkil ettiği
cemiyetler için büyük bir afet, büyük
bir musîbet ve büyük bir felâket olarak addedip beşeriyetin maddî
ve manevî faidesi için işret
ile mücadele eden ilk sivil hareketin “Karadeniz Ereğlisi Osmanlı İçki
Düşmanları Cemiyeti”
olduğunu göstermektedir. Hilal-i Ahdar’dan on bir yıl evvel (1909)
bir avuç gayretkeş
Karadenizli tarafından kurulan bu cemiyet, yalnızca ilk olmak
hususunda değil zararlı
maddelere taalluk eden konularda uygulamaya koyduğu ilke ve yaklaşımlar
zaviyesinden de
büyük bir öneme sahiptir. İşte bütün bu özellikler söz konusu
cemiyetin tarihî önemini
artırmış, bu ulvî teşebbüsün tarihin tozlu sayfaları arasından çıkarılarak
gelecek nesillere
aktarılmasını zorunlu kılmıştır.
KAYNAKÇA
AĞAOĞLU, Samet (1944), Kuvay-ı Milliye Ruhu, Ankara 1944.
ATABEK, Erdal (1982), Alkol ve İnsan, İstanbul.
AYVAZOĞLU, Beşir (2007), “Sû-i Misâl Emsâl Olmaz”, Zaman
Gazetesi, 22 Kasım.
BEYLERBEYLİ İBRAHİM (1325), “İşret ve Müskiratın Vücûda Tesiri”, Sırat-ı
Müstakîm,
Yıl: 3, Sayı: 67, s.231-232.
BİLGİSEL, Şevket (1974), İslamlık’ta İçki, İstanbul.
CEYHAN, Abdullah (1991), Sırat-ı Müstakîm ve Sebilü’r-reşâd
Mecmuaları Fihristi,
Ankara.
ÇAYIR, Sefa (2007), “Hilâl-i Ahdar veya Yeşilay”, Tefekkür,
Sayı:13.
ÇİLOĞLU, Fahrettin (1999), Kurtuluş Savaşı Sözlüğü, İstanbul
1999.
GENÇOSMAN, Kemal Zeki (1981), Devlet Kuran Meclis, İstanbul.
HACIFETTAHOĞLU, İsmail (2003), Ali Şükrü Bey, Ankara.
Hilâl-i Ahdar Cem’iyeti Nizâm-Nâmesi,
Hilâl Matbaası, İstanbul 1336.
KARABEKİR, Ömer Cemal (1951), İçkinin Maddî, Manevî ve Sıhhî Mazarratları,
İstanbul 1951.
“Karadeniz Ereğlisi Osmanlı İçki Düşmanları Cemiyeti Nizamnâmesi”,
Sırat-ı Müstakîm,
Yıl:4, Sayı:95, Haziran 1326.
SÜLKER, Kemal (1985), Osmanlı’dan Günümüze İçki ve Toplum, İstanbul.
YALÇIN, Soner (2007), “Hangi Osmanlı Padişahları İçki İçerdi?”, Hürriyet
Gazetesi, 18
Kasım.
KARADENİZ EREĞLİSİ OSMANLI İÇKİ DÜŞMANLARI CEM’İYETİ
NİZÂMNÂMESİ
BİRİNCİ MADDE- Müslümanların peygamberi
(s.a) bir mel’ûn [lanetlenmiş]
canavar için “habîsliklerin [fesatlıkların, kötülüklerin] anası”
buyurmuştur; o da: içkidir. Bu
gün hele Frenkleri [Avrupalıları], huyca, sağlıkça, kemire
kemire zehirliyor, öldürüyor.
Osmanlılar arasına yayıldıkça yayılıyor. Katresini [damlasını] haram
bildikleri halde
Müslümanların bile bir çoğu kendilerini bu azılı düşmandan koruyamıyorlar.
Böyle bir
düşmanla çarpışmak üzere Ereğli hemşehrileri “Karadeniz Ereğlisi
Osmanlı İçki Düşmanları
Cem’iyeti” adıyla bir sancak açtılar, bunun altına toplanıyorlar…
İKİNCİ MADDE- Cem’iyet, fikrini, emelini, mesleğini [çıkaracak
aylık bir
gazeteden başkaca] bedava dağıtacağı risâleciklerle, vereceği
konferanslarla, hele [terbiyenin
en temellisi, gönüllüsü ilk terbiyedir; ilk terbiyenin çekirdeği;
özü çocuklardadır; Çocuklar, en
elverişli bir terbiye tarlasıdır; İmdi:] mekteplere her türlü vâsıtayı
kullanarak sokulmakla,
hatta en ziyade sarhoşlar yanında, içki meclislerinde bulunmakla
hafif, içimi pek latîf gelen
bira, o mel’ûn canavarın en kurnaz bir kılavuzu gibi öne düşerek, şu
son senelerde, ağzı süt
kokan yavrularımızı bile kolayca aldatmakta olduğundan, içkiler
içinde birayı en keskin, en
korkunç bir düşman gibi tanıyarak, bunun açmakta oldukları yolların,
uçurumların ne iğrenç
olduğunu da anlatmakla bütün aleme içkiden nefret duygusunu
saçmaya, elhâsıl [özetle],
içkiciler nefrete, kine değil şefkate, merhamete layık mazlûmlar
olduklarından, onları
insanlığın bütün tatlılığıyla, fakat gözleri karşısına dâimâ birer
içki netîcesi sergileri
kurarcasına içkinin zararlarını, iğrençliklerini, yaralarını
göstermekle kurtarmaya, her fırsattan
istifâde ederek uğraşacaktır.
[Şu kadar ki: insanları
belki içkiden daha korkunç olarak kavramış olan tütünü de
unutmayacak, kuvvetini kullanabildiği yerde tütün düşmanı da
kesilecek, afyon, esrar gibi
hatta kahve gibi, çay gibi zehirleri de diline dolamayarak,
insanlar arasından çıkarıp atmak
yolunu hazırlayacaktır.]
ÜÇÜNCÜ MADDE- Cem’iyete giren: içki kullanıyorsa,
katresini ağzına en azından
bir yıl koymamaya tövbe eder, yılda, cem’iyete en azdan kırk para
verir, en azından bir kişiyi
cem’iyete girdirmeyi üzerine alır.
[Herkes tövbesini kendi kendine eder, lakin, tutamazsa cem’iyetin
idâre meclisi
huzûruna gelir: beni kurtarın dercesine i’tirâfda bulunur, cem’iyette
tövbesini tutamamış
olmakla beraber za’afını bildirmekten çekinmemek, kurtulmayı
dilemek, merdliğinde bulunan
o kardeşini yine cem’iyete alır, mutlakâ kurtarmayı boynuna en
büyük, en mübârek bir borç,
bir arkadaşlık bilir. Şu kadarki tövbesini bir yılda iki kere
tutamayan yahut saklıca içtiği
cem’iyetçe sâbit olan, cem’iyetten sayılmaz (sayılmamakla beraber
cem’iyet onu ıslâh etmeyi
elbette yine vazîfe bilecektir.]
DÖRDÜNCÜ MADDE- Cem’iyetin, temel a’zâsından,
ömründe içki kullanmamış
olanlar yemin ettikleri: biner yıl yaşasalar, evlerde, şurada
burada saklı kapaklı, yani husûsî
olarak, içki kullanılır olsa bile, hiç olmazsa [Ereğli kasabasına
değil] bütün Ereğli sınırları
içinde bir tek meyhane kalmayana kadar içki düşmanlığını
kendilerine iş edineceklerdir.
[Bu mutluluğu görmeye ömürleri yetmezse çocuklarına etmiş oldukları
yemini yerine
getirmeleri terbiyesini verdikten başkaca da vasiyetler edecekler,
vasiyetnâmeler
bırakacaklardır.
Yaşasın o oğullar, kızlar… yaşasın o Ereğliler, yaşasın o Ereğli sınırları
içinde, dışında
yaşayan hemşehriler, Osmanlılar… Hatta bütün yeryüzündeki insanlar
ki: “Karadeniz Ereğlisi
Osmanlı İçki Düşmanları Cem’iyeti”ne, yer yer meclisler kurarak,
cem’iyetler açarak,
yardımcı olurlar. Cemiyette yeryüzündeki bütün bu gibi açılan,
yahut açılmış olan
cemiyetlerle danışmaya, mektuplaşmaya girişerek, edilen
tecrübelerden istifâdeyi en büyük
bir feyz, bir muvaffakiyet yolu bilir.]
BEŞİNCİ MADDE- Cem’iyet, eğer varsa, biri
doktor olmak üzere, yedi a’zâlı bir
idare meclisi ile idâre olunur, azasından beşi mutlaka içki
kullanmış, hatta sarhoşluk aleminde
epeyce yuvarlanmış, ikisi, eğer varsa, içki hiç kullanmamış
olanlardan olur. İdâre meclisi en
azından, alel’âde iki haftada bir kere toplanır. Her altı ayda bir
kere bir cem’iyet meclisi
kurulur. Buna cem’iyetin bütün a’zâsı da’vet edilir. İdâre meclis
a’zâsı
ile bunlardan birini cem’iyet reîsi olarak bu meclis intihâb eder [seçer].
Cem’iyetin bir kâtib-i
sandûkkârı [veznedarı] bulunur. Bunları idâre meclisi kendi
a’zâsından intihâb eyler.
ALTINCI MADDE- Cem’iyet, vazîfesini bitirmiş
sayılınca umûm a’zânın üçte iki
reyi varsa, dağıtılabilir, dağılınca: malları, mülkleri, her şeyi “Karadeniz
Ereğlisi Ma’ârif
Komisyonu” na hediye edilecektir.
YEDİNCİ MADDE- Cem’iyet, hükûmetçe, kanunca
tanınmıştır.
TEMEL MECLİSİ
9 Muharrem 1328, 8 Kânûn-u Sânî 1325 [8 Aralık 1909]
DİPNOTLAR
1 Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde İkinci grup olarak
adlandırılan muhalefetin önderlerinden olan Ali
Şükrü Bey, 1884’de Trabzon’da doğdu. 12 Ocak 1920’de açılan son
Osmanlı Meclis-i Mebusan’ına Trabzon
mebusu olarak girdi. Meclis-i Mebusan’ın kapatılmasından sonra
Büyük Millet Meclisi’ne, Lazistan Mebusu
olarak katıldı. Mecliste yetkilerin bir kişide toplanmasına ve
Mustafa Kemal’in izlediği siyasete karşı çıktı. 27
Mart 1923’de Topal Osman Ağa tarafından Ankara’da vurularak
öldürüldü. Bkz. Fahrettin Çiloğlu, Kurtuluş
Savaşı Sözlüğü, İstanbul 1999, s.13.
2 Ebu’l-Ulâ Zeyn el Abidin ve Eşref Edîp tarafından, 14 Ağustos
1908’de yayım hayatına başlamıştır. II.
Meşrutiyet döneminde Mehmet Akif Ersoy’un başyazarlığında çıkan
mecmua kurtuluş savaşı süresince çok
büyük hizmetler görmüştür. Haftalık olarak neşredilen mecmûada
dinî, millî, edebî ve siyasî konular işlenmiştir.
183. sayıdan itibaren “Sebilü’r-reşâd” adıyla yayın hayatına devam
etmiştir. Bkz. Abdullah Ceyhan, Sırat-ı
Müstakîm ve Sebilü’r-reşâd Mecmuaları Fihristi,
Ankara 1991, s.VIII.
3 Bir siyaset adamı olan Tunalı Hilmi Bey, 1871’de Eskicuma’da doğmuştur.
1896’da Osmanlı İhtilâl Fırkası’nı
kurmuş, İshak Sukuti ve Abdullah Cevdet’le birlikte “Osmanlı
Gazetesi”ni yayımlamıştır. Mütareke döneminde
Bolu Mebusu olarak Osmanlı Meclis-i Mebusan’ına seçilmiş, Düzce
Ayaklanmasının bastırılması ile Ereğli’yi
işgal etmeye çalışan Fransızlara karşı direniş örgütlenmesinde
görev almıştır. 1923 ve 27 seçimlerinde
Zonguldak milletvekili olarak meclise giren Tunalı Hilmi Bey 1928’de
İstanbul’da vefât etmiştir. Bkz. Samet
Ağaoğlu, Kuvay-ı Milliye Ruhu, Ankara 1944, s.219.
4 Bu konuda bkz. Hilâl-i Ahdar Cem’iyeti Nizâm-Nâmesi,
Hilâl Matbaası, İstanbul 1336, s.1-8.
Yorumlar