AMASRA BAHRİ TAYYARE İSTASYONU KOMUTANI BİNBAŞI SAVMİ UÇAN
KURTULUŞ SAVAŞI
KAHRAMANI
AMASRA BAHRİ TAYYARE
İSTASYONU KOMUTANI
BİNBAŞI
SAVMİ UÇAN
1885-1953
1885’te
Trabzon’da doğan Savmi UÇAN ilk ve orta tahsilinden sonra Bahriye Mektebi’ne
girer ve 1905’te kaptan olarak mezun olur. 1910’da Türk Donanması’ndaki İngiliz
Talim Heyeti’nden “birinci sınıf topçuluk diploması” alır. Amerikan Curtiss
firmasından alınan ilk deniz tayyaremiz 1913 Haziran’ı ortasında Florya’da
uçurulduğu zaman, Amerikalı pilotun yanında Yüzbaşı Savmi Bey de vardır. Onun Havacılığa
olan tutkusu hiç bitmez. Motor tamirhanesinde motorculuğu iyice öğrendikten
sonra, Yeşilköy Tayyare Mektebi’ne girer ve 1914’te hava kuvvetlerimizin ilk
pilotlarından olur.
Aynı yıl bir deniz
tayyaresi ile Çanakkale cephesinde gönderilir. O tarihte pilot eğitimini yeni tamamlamış ve toplam uçuşu
henüz 15 saat olan Savmi Bey 19 Ekim 1914 tarihinde iki kişilik
Mahmut Şevket Paşa isimli Nieuport uçağıyla Çanakkale’ye hareket eder. Ancak
uçak yolda arızalandığı için denize inmek zorunda kalır. Bu uçak, deniz
üzerinde 24 saat kaldıktan sonra bir motorbotla çekilerek Çanakkale’ye
götürülmüştür.
Savmi
Bey kısa bir süre sonra Alman fabrikasına sipariş edilen deniz tayyarelerinin inşasında
bulunmak üzere Almanya’ya hareket eder. Orada bulunma fırsatını iyi
değerlendirir ve girdiği sınavı başarıyla tamamlayarak Alman tayyareci
brövesinin de sahibi olur.
Savmi
Bey aynı yıl dünyada bir ilki başarır. Deniz tayyarelerinin flöterlerini söker
ve altına tekerlek takıp Macaristan’dan Bulgaristan’a gelir. Bu dünyanın ilk amfibi
uçağıdır. Buradan da tayyaresini yine söküp trene yükleyerek
İstanbul’a getirir. 1915 yılında tekrar Almanya’ya gider ve tecrübe komisyonu
şefi olarak görev alır. 1916 yılında İzmir Deniz Tayyare Bölük Kumandanlığı’na
getirilir.1917 yılında Almanya’ya gönderilen talebelerin başında yine Savmi Bey
vardır. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgaline kadar orada görevlendirilir.
İşgal üzerine hemen geri çağrılır.
Savmi
Bey, İstanbul’un işgali üzerine, 1920 yılı Nisan ayının ikinci günü üç
tayyareci subayı yanına alır ve yola çıkar. Üsküdar’dan yaya olarak Bilecik’e
oradan da Ankara’ya ulaşır ve Kuvva-i Milliye’nin emrine girer. Ankara bu
vefakâr, cesur Türk pilotlarını sevinçle karşılar, bağrına basar.
Savmi Bey ve arkadaşları, bozuk tayyareleri
faaliyete geçirmeleri için Konya’ya gönderilir. Fakat burada başına talihsiz
bir kaza gelir. Tamir ettiği tayyarenin motor kontrolünü yapmak üzere pervaneyi
çevirdiği sırada motor, makinist hatası yüzünden ani olarak çalışır ve dönen
pervanenin vuruşu ile bir koluyla bir bacağı kırılır. Tedaviden sonra bir
müddet uçamayacağından Trabzon’daki Deniz Komutanlığı emrine gönderilir. Ancak
çalışkanlığıyla tanınan Savmi Bey boş duramaz ve Trabzon limanında bulunan Gazal
Vapuru ile Rusların Tuaps limanına giderek buradan cephane ve altın getirir.
Savmi
UÇAN’ın bu günlerini eşi Vedia UÇAN şöyle anlatmaktadır: “Trabzon’dan Kafkasya
sahillerine giderek Anadolu cephesine cephane yetiştirecekti. Karadeniz düşman
ablukası altında idi. Sık sık bombardımanlar da oluyordu. Kocam bu tehlikelerin
hiçbirine ehemmiyet vermiyordu. Bu seferden dönülmeyebilirdi de. Bu düşünce ile
ben de kendisiyle bu sefere iştirak etmek istedim. Eşim itiraz etti; bana bir
şey olursa senin az da olsa bu vatanda kurtuluşa kadar yapacağın hizmetler
vardır, dedi. Fakat ben ısrar ettim. Bugün bu macerayı anlatmak benim için imkânsızdır.
Her an ölüm tehlikesi karşısındaydık. Yakalanmak, sorgusuz ölmek demekti. Bu
korku içinde ne yemek yiyebiliyor ne de rahat nefes alabiliyorduk. Milli
Mücadele günlerinde vatanın kurtuluşu için mücadeleye atılanlar, ne menfaat ne
de şahsi istikballerini düşünüyorlardı. Tek arzuları vardı: Vatanı kurtarmak.”
O
dönemle ilgili Savmi Bey’in de şöyle bir anısı vardır: Gazal vapuru ile
getirilen sandıkların bir tanesinden bir altın düşer, tayfalardan biri altını
bulup Savmi Bey’e getirir.
Savmi
Bey, tayfanın omzunu okşar ve “ Evladım hangi sandıktan düşmüşse, hemen yerine
koy. Biliyorsun bu paraları düşman çizmesi altında çiğnenen vatanı kurtarmak
için cephede, aç, perişan dövüşen kardeşlerimize götürüyoruz. Vatan
kurtulduktan sonra, hepimiz bu altınları avuç avuç kazanacağız. Vatan
olmadıktan sonra altının ne kıymeti vardır.” der ve tayfa avucunun içinde
tuttuğu altını götürüp yerine koyar.
Savmi Bey, 1921’de Amasra’da bir deniz tayyare istasyonu tesisine memur edilir. Çünkü o sırada Karadeniz’de yapılan nakliyat artmıştır, 1921’in sonlarından itibaren Amasra’nın küçük limanı önemli bir ikmal noktası haline gelir. Rusya’dan alınan veya İstanbulda’ki depolardan kaçırılan silahlarla, Anadolu’ya sevk edilen erzakların bir bölümü de burada boşaltılır.
Amasra’da Binbaşı
Savmi Bey’in gayretleriyle bir deniz uçağı üssü kurulması girişimi başlatılır.
Kasım 1921’de Bahriye Nezareti’ne ait üç deniz uçağının İstanbul’dan gizlice
kaçırılmasına karar verilir.
Uçaklar İstanbul da ki
gizli teşkilatlardan ‘Muavenet-i Bahriye Grubu’ tarafından depolardan alınarak
İnebolu’ya götürülür. Savmi Bey’in büyük fedakârlıklarla, gece
gündüz demeden monte ettiği bu tayyareler daha sonra büyük görevler
üstleneceklerdir.
Savmi Bey’in
çabalarıyla, Alman yapısı Gotha tipi üç deniz uçağının Amasra’ya naklinin
ardından Milli Mücadele’deki ilk deniz uçağı üssü “Amasra Bahri Tayyare
İstasyonu Komutanlığı” adıyla kurulur. Komutanlığa da Binbaşı Savmi Bey
getirilir.
1922
yılının Haziran ayına kadar, uçakların montajları yapılır ve bir uçak hangarı
inşa edilir. 18 Haziran 1922 tarihinde, ilk Gotha tipi deniz uçağının onarımı tamamlanır
ve deneme uçuşlarına başlanır.
3
Temmuz 1922 tarihinde Amasra’dan keşfe çıkan bu deniz uçağı, Şile’nin Koprıca
ağzında, Yunan donanmasının Panthir muhribini görerek hücuma geçer. Yüzbaşı
Cemal’in attığı bombalardan biri Panthir muhribinin baş tarafına isabet eder.
Uçak
üssüne dönüp bomba ve yakıt ikmali yaptıktan sonra saldırıyı sürdürür. İkinci
saldırısın da, altı bomba attıysa da havanın sisli olması nedeniyle, bombaların
sonucunu gözleyemez. Muhripte öldürücü bir hasar oluşmaz ancak Panthir uzun bir
süre savaş dışı kalacaktır.
Bu tek saldırı bile,
Yunan donanmasının bölgedeki hareketini engellemek için önemli bir girişim
olmuştur. 1922’nin Ağustos ayında, diğer iki uçak da daha etkin olarak görev
almaya başlar. Ancak uçaklar çok eski ve yıpranmış durumdadırlar; sadece Batı
Karadeniz bölgesinde keşif ve devriye uçuşları yapabilir.
13
Eylül’de Yüzbaşı Nuri, Gotha’lardan biri ile Sapanca’ya doğru havalanır, ancak
arızalana uçak Akçakoca kıyısına mecburi iniş yapar. 13 Ekim’de de Akçakoca’ya
mayın götüren Şahin vapuru ile Amasra’ya geri getirilir.
Yine
16 Eylül’de Yüzbaşı Cemal ve Teğmen Şerafettin Bey ikinci uçak ile Sapanca
Gölü’ne inerler. 25 Eylül’de diğer Gotha, Binbaşı Savmi Bey idaresinde İzmit’e
doğru uçar. Sakarya’nın ağzında motoru arızalanan uçak denize iner. Tamir
edildikten sonra İzmit’e gönderilir. Bu arada, Kasım başında Haliç
ambarlarından bulunan iki başka deniz uçağı da İzmit’e gönderilir. Böylece 18
Kasım’da İzmit’te, 2’si Amasra’dan 2’si de İstanbul’dan gelen 4 deniz uçağı bir
araya getirilir. 2 Aralık 1922 de Binbaşı Savmi Bey, ‘İzmit Uçak İstasyonu
Komutanlığı’ görevine atanır.
13
Aralık 1922’de de Genelkurmay Başkanlığı’nın emriyle bu deniz uçağı üssü İzmit’ten
İzmir’e nakledilir.
Savmi
UÇAN, İzmir’in geri alınmasından sonra Konya Umur-ı Havaiye Müfettişliği Vekili
ve ardından İzmir Tayyare Mektebi Müdürü olmuştur. Talebelerini bizzat uçurmak
suretiyle yetiştirirdi. İlerleyen günlerde Almanya’ya sipariş edilen Rohrbach
deniz bombardıman tayyarelerinin tecrübelerinde hazır bulunmak ve uçuşlarını
tetkik etmek üzere Almanya’ya gönderilir. Oradaki görevini başarıyla
tamamladıktan 5 ay sonra İstanbul’a döner.1926 yılı Ekim ayı başında ailesi
ecnebi olanlar hakkında çıkan kanun mucibince eşi Ermeni olduğundan binbaşı
olarak ordudan emekli edilir.
Deniz
tayyareciliğinin çekirdeğini kuran Savmi UÇAN 1926 yılında Binbaşı olarak
emekli edildiğinde Türkiye adına sipariş edilen tayyareler henüz teslim
edilmemiştir. Kendisini çağıran Mareşal Fevzi ÇAKMAK: “ Savmi Bey emekli
oldunuz, şimdi ne olacak, uçakları kim getirecek ?” diye sorar.
Kalbi
vatan sevgisiyle dolup taşan Savmi UÇAN Mareşale şu karşılığı verir: “ Şu an
hiçbir resmi sıfatım yoktur. Almanya’daki firma, bana çok parlak bir vazife
teklif etti. Henüz onu da kabul etmedim. Ben yine memleketime hizmet etmek
isterim. Bana istediğim tayyarecileri verirseniz, onları Almanya’ya götürür
yetiştirim, satın alınan tayyareleri onlar memlekete getirirler ” der.
Hayatını
hiçbir tehlikeden sakınmayan Savmi UÇAN’ın bu hizmeti kabul edilir ve sipariş
edilen tayyareler Savmi Bey’in gururla yetiştirdiği başarılı pilotlar
tarafından Almanya’dan Türkiye’ye getirilir.
Sonraki
yıllarda yetiştirdiği pilotlar arasında bulunan Sabiha GÖKÇEN, ilk uçtuğu günü
ve Savmi UÇAN’ın onu yüreklendirmesini unutamaz.
Savmi
UÇAN 75 yaşına geldiğinde hala uçuyordu. Sabiha GÖKÇEN’e bu durum sorulduğunda;
“ Hocam Savmi zamanın en mükemmel tayyarecisiydi. Eşi, benzeri Türkiye’de değil
Avrupa’da da yoktu. Hocam Savmi’nin tayyaresi olsaydı, göklerden yere inmek
istemezdi. Onun için yaş bahis mevzuu değildi. Diyebilirim ki Hocam Savmi UÇAN,
hayatında göklerin fatihi olmuştur. İşte onun kırdığı rekor, hala kendi
üzerindedir. Savmi Hocamdan sonra da hiçbir tayyareci Kiel Köprüsünü geçemedi.
O, bindiği tayyareyi evladı gibi sever, kendisi kadar ona güvenirdi.”
Sabiha
GÖKÇEN’in bahsettiği rekor olayı şöyle gerçekleşmiştir:
1926
yılında, Genel Kurmay başkanının emri ile Almanya'ya sipariş edilen iki adet Rohrbach
madeni ağır deniz bombardıman uçağının tecrübelerinde bulunmak üzere Savmi Bey
görev alır. Çift motorlu 13 kişilik deniz tayyaresi ile Almanya’nın kuzeyinde,
Schleswig-Holstein Eyaleti’nin başşehri Kiel’de bulunan Kiel Kanalı üzerindeki
köprülerin altından uçarak geçer. Tüm Alman gazeteleri, haber ajansları,
radyolar bu olayı yayınlamışlardır. Kendisi ile yapılan bir röportajda, Savmi Bey
; “ Biz Türkler bilgi ve cesaretle her şey yaparız. İstiklal ve hürriyetimizi
de böyle kazandık” demiştir. Bu müthiş uçuş, dünyada henüz ikinci bir şahıs
tarafından teşebbüs dahi edilemeyen bir başarı olarak tarihe geçer.
Burada
şunu da belirtmek isterim ki, Savmi UÇAN’ın bir gözü de bulunmamaktadır.
Geçirdiği bir kaza sonucunda, bir gözünü kaybetmiş, tüm pilotluk yaşamını kalan
tek gözü ile sürdürmüştür. Hem de ileri yaşlara kadar.
Bütün
Avrupa gazeteleri ve dünya radyoları Savmi UÇAN’ın başarısını överler.
Kendisini görmek için Amerika’dan heyetler gelir.
Eşi
Vedia UÇAN, Kiel Kanalı uçuşundan sonra Savmi Bey’in yaşadıklarını şöyle
anlatır: “ Bir gün bir Amerikalı Savmi’ye geldi. Savmi’nin Kiel Köprüsü’nün
altından tayyaresi ile geçtiği haberini radyodan dinlemiş, Almanya’ya kadar
gelerek eşimi buldu ve bu uçuşa nasıl cesaret ettiğini sordu, bir daha uçup
uçamayacağını merak ettiğini söyledi. Savmi yaptığı işin imkânsız bir şey
olmadığını yapmak suretiyle ispat etmişti… Gazeteciye şöyle dedi: “Bir gün tayyareci
arkadaşlarla sohbet ederken aklıma geldi. Kiel Köprüsü’nden tayyare ile geçilip
geçilemeyeceğini sordum. Hiçbiri kabul etmediler, çünkü bir tayyareci ne kadar
cesur olursa olsun, ne kadar tecrübeli ve bilgili bulunursa bulunsun böyle bir
harekete cesaret edemez ve muvaffak olamaz, dediler. Hâlbuki ben karar
vermiştim ve kararımı da tatbik ettim. İkinci defa tekrarlamaya her zaman
hazırdım, hatta müracaat ettim fakat müsaade etmediler. Tayyaresine ve kendine
hakim olan her tecrübeli tayyareci bunu yapabilir.”
Bu
sözleri de gösteriyor ki, Savmi Bey cesur olduğu kadar da mütevazı bir kişiliğe
sahipti.
O
artık dünya havacılık tarihinde tanınmış bir simadır. Fakat daha birçok
hizmetlere koşacak azmi ve kararlığı olduğu genç denecek bir yaşta birazda
vefasızca emekli edilişi onu yurt dışına gitmeye zorlar.
Savmi
UÇAN, o yıllarda Rochrbach fabrikasından gelen teklifini kabul eder. Tecrübe
Pilotu olarak üç
buçuk sene Berlin’deki fabrika ile Kopenhag’daki fabrika şubesinde görev alır.
Bu
dönemki olayları hayat arkadaşı Vedia Hanım yıllar sonra şöyle anlatır: “Ben
çok üzülüyordum. Benim yüzümden genç yaşta emekli edilmişti. Kendisine
söyledim, Savmi, dedim, benim yüzümden gadre uğradın, ben buna razı olamam,
mesleğini çok seviyorsun, beni bırak. ‘Sen deli misin?’ diyordu, ‘yoksa beni
tanımadın mı? Ben seninle hayatımı birleştirdim. Bizi ancak ölüm ayırır.
Meslekten ayrıldı isem, vatan hizmetini gene yaparım, nitekim yapıyorum.
Kocamın
benimle evlenmesine ailesi de muhalifti. Bir gün tesir altında kalır yahut
kanaatini değiştirir, beni bırakabilirdi. Ben de o zaman tekrar ailemin yanına
dönecektim.
Ailem
de bu izdivaca razı olmamıştı. Terk edilmiş olarak ailemin yanına gidince elbet
beni suçlayacaklar: ‘Bak gördün mü Müslüman olmayı, işte seni terk etti’
diyeceklerdi. Bu gün bütün bunların olması bahis konusu değildir. Artık
kanaatim gelmiştir ki, kocamla ölünceye kadar evli kalacağım, beni bırakmayacak.
Her hususta anlaşmış bulunuyoruz ve yaşlarımızda kemale erdi. Onun için şimdi Müslüman
olmaya karar verdim, hatta bundan kocamın bile haberi yoktur. Hiç bir tesir
altında kalmadan İslam dinini kabul edişime Müftü Efendi son derece memnun
oldu, beni tebrik etti ve böylece Müslüman oldum. Kocam, buna son derece
sevinmişti, fakat benim yüzümden talebeleri paşa rütbesi aldığı halde kendisi
binbaşı rütbesi ile emekli oldu.”
Mütevazı
ama bir o kadar da iddialı kişiliğiyle birbirinden önemli başarılara imza atan
Savmi UÇAN, Nazi rejiminin Almanya’da taraftar bulmaya başlamasıyla 1930
yılında yurda dönmek mecburiyetinde kalır.
Hatıralarını
anlatırken ayrılma sebebini:“Polonyalıların görevlerini kötüye kullanmalarını
ve yolsuzluklarını önleyemediğimden 1943 senesinde kurumdan istifa ederek
ayrıldım” diye açıklar.
1948 yılı Mayıs ayı başında Türk Hava
Kurumu Havacılık Dairesi (Türk Kuşu) eğitim–öğretim müdürlüğüne atanır. Ama bir
vefasızlık daha görür. Demokrat Parti’de çalıştığı için genel müdürlük
tarafından yapılan gizli şikâyet üzerine yaş sınırı bahanesiyle 3 Mart 1950
tarihli emirle 1950 yılı Haziran ayı sonunda görevine son verileceği bildirilir.
Bu olay sonrasını şöyle dile getirir: “Benden
daha yaşlı kimselerin kurumda görev yapmasına karşılık özellikle benim görevime
son verilmesinde bir yanlışlık olduğuna dair vermiş olduğum dilekçe üzerine 3
Mart 1950 tarihinde yönetim kurulu toplantısında yalnız benim için alınmış olan
kararı gizlemek amacı ile 3 Haziran 1950 tarihindeki toplantıda alınan bir
kararla senelerden beri çalışmakta olan 65, 68 hatta 70 yaşını aşkın kimselerin
de görevlerine son verilmiştir”
Savmi UÇAN, öğrencisi
Sabiha GÖKÇEN’in dediği gibi Türkiye’nin değil, yaşadığı yıllarda dünyanın en
ünlü tayyarecisi idi. Fakat Savmi UÇAN’ın üstün başarıları yalnız bu yönüyle
değildir. O, aynı zamanda ilk deniz tayyarecisi idi. Bahriye topçusu idi, gemi
kaptanı idi, şefti, müdürdü ve bütün bu ayrı, ayrı mesleklerde daima ve daima
eşsizdi.
Değerli
tecrübesiyle Türk Hava Kurumu’nda sayısız havacı yetiştiren Savmi UÇAN 1953
yılında hayata veda ederek bu kez sonsuzluğa doğru uçtu.
17 Mayıs 1953 tarihli
Cumhuriyet gazetesinde Abidin DAVER “İlk Deniz Tayyarecimiz” başlıklı yazısında
merhum Savmi UÇAN’ın hayatını şöyle anlatıyor:
“Mayısın 15’inci günü, memleketimizde şehit
havacıları anma günüdür. Önceki gün Fatih’teki mütevazı kırık kanatlar anıtı
önünde bu anma töreni yapılırken ilk Türk tayyarecilerinden emekli Binbaşı
Savmi UÇAN’ın da Teşvikiye Camiinde namazı kılınıyor ve adı hürmet ve rahmetle
anılıyordu. Öyle sanıyorum ki Savmi UÇAN ilk Türk tayyarecilerinden hayatta
kalanların sonuncusu idi.
…Merhum, Cumhuriyet devrinde deniz
tayyareciliğinin nüvesini kurmuş, İzmir’de, Eskişehir’de bir hayli çalıştıktan
sonra binbaşılıktan emekliye ayrılmıştır. Bundan sonra Hava Kurumu’nda görev
alarak Kurum’un Havacılık Dairesi Eğitim–Öğrenim Müdürü olmuş ve İnönü’de
açılan Türk Kuşu kampında da müdürlük yapmıştır. Tekrar askere alındığı zaman
Harp Tarihi dairesinde çalışmış, terhis edilince tekrar sivil havacılıkla
meşgul olmuştur. Son olarak Hamburg Başkonsolosluğumuzda görev yapıyordu. Çok
iyi Almanca bilir ve Fransızca da anlardı. Pervane çarpması neticesinde
yaralandığı bir kazada gözlerinden birini kaybetmişti. Çok çalışkan, babacan, şakacı,
yardımsever, vatanperver, boylu boslu, erkek güzeli ve efendi bir adamdı.
Tayyare şehitlerini anma gününde
vatan toprağına tevdi edilmek gibi bir mazhariyete erişen bu emektar ve
kahraman Türk hava subayını hürmetle anarım.”
GÜRDAL ÖZÇAKIR
KDZ.EREĞLİ MAYIS 2012
KAYNAKÇA
2-Soner ORAN, Çanakkale Savaşında Türk Hava Harekâtı (Mart 1915-Ocak 1916), S.14 Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi Yayınlayan: Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Yayın Yeri: Ankara
3-Kansu ŞARMAN, Savmi Bey’in GOTHA’ları, POPÜLER TARİH DERGİSİ Sayı: 42 Şubat 2004 S.14-15
4- Türk Deniz Havacılık Tarihi
http://www.dzkk.tsk.tr/turkce/bunlaribiliyormuydunuz/dzhavauskligi/dzhvuskomweb.htm
(Son Erişim 30 Nisan 2012)
5-http://www.aktifbir.com/forum/f80/unutulmayanlar-10148/#ixzz1mMspcyp2
(Son Erişim 30 Nisan 2012)
6- Talip BÖLÜKBAŞI
İnanılmaz Bir Yaşam Öyküsü 4 Nisan 2007
http://blog.milliyet.com.tr/inanilmaz-bir-yasam-oykusu/Blog/?BlogNo=33931
(Son Erişim 30 Nisan 2012)
Sayın Kaptan Pilot Celal UZAR'a ve www.tayyareci.com'a yardımları için teşekkürlerimle.....
Yorumlar