ÜCRETLİ İŞ MÜKELLEFİYETİ MÜDÜRÜ YÜKSEK MADEN MÜHENDİSİ KADRİ YERSEL
ÜCRETLİ İŞ
MÜKELLEFİYETİ MÜDÜRÜ
YÜKSEK MADEN MÜHENDİSİ
KADRİ YERSEL
(1907-1993)
“1907 yılında İstanbul’da doğmuşum. Babam Yüzbaşı Hüseyin Dalbaz. Anam, İstanbul’un
Feneryolu’nda bağcı Şaban Ağanın kızı Seher. Babam Çanakkale’de çolak
Galiçya’da topal Kafkaslarda şehit oldu. İlköğrenimime mahallemizin imamı Salih
hoca ile başladım. Üsküdar’da da bir numune okulunda da tamamladım. Darüşşafaka’ya
birkaç bin çocuk arasından seçilme şansına ulaşarak liseyi orada tamamladım.” diyerek
tanıtmış kendini Kadri YERSEL “Madencilikte Bir Ömür” adlı kitabının ilk
sayfasında.
Kadri YERSEL Osmanlı Devleti’nin “eytamı şühedaya kucak
açma” misyonu ile kurulan irfan ocağı Darüşşafaka
Lisesi'ni 1927 yılında bitirdikten sonra, Zonguldak Maadin ve Sanayi Yüksek
Mektebinde son sınıf öğrencisi olan arkadaşı Hulusi’nin önerisi ve
yardımlarıyla Zonguldak Maadin ve Sanayi Yüksek Mektebi'nde okumak üzere bir
kömür şilebinin baca dibinde Zonguldak’a yola çıktı.
Bu okulun ona göre
avantajı çoktu. Parasız yatılı idi, tatillerde maden ocaklarında çalışarak
harçlık ve çamaşır ihtiyaçlarını karşılamak imkânları vardı.
Zonguldak’a vardığında
okulun açılmasına daha 3 ay vardı. Bu süre içinde Güntepe Ocaklarında arkadaşı
Hulusi ile beraber iş buldu. Direk taşıdı, vagon doldurup sürdü, melemetçiye ve
yol marangozuna yardım etti. Arada sırada burgu tutup tokmak salladı.
Kadri YERSEL ilk defa
göçük ve grizu ile bu dönem tanıştı.12 saatlik iki vardiya halinde
çalışılıyordu. Her vardiya başında meşale ile grizu yoklaması yapılıyordu. Biriken
gaz yakıldıktan sonra işe başlanıyordu. Uzayan mavimsi alevin görünümü çocuk
yaşta iken çok güzel görünmüştü. Bu güzelliğin daha sonra ne kadar korkunç
sonuçları olduğunu bizzat yaşayacaktı.
60 kuruş gündelikle
çalışan Kadri YERSEL böylece harçlığını çıkardı. 4 yıl sürecek eğitimi böylece
başladı. Eğitim kadrosu profesör ve yüksek mühendislerden oluşuyordu.Yine “Madencilikte
Bir Ömür” adlı kitabında isimlerini şöyle verir: Floran Şarl, Plümiye, Ginyar, Gare,
Pirjanes, Rayslinger, Dr.Supert, Tevfik, Nazım, Arif, Mehmet Refik ( FENMEN ), Bedri
( BEKİROĞLU ), Cemal Zühdü ( AYSAN ), Halil ( PEKMEN ), Hayri ( DENER ), Naci (UÇER ), Nadir Hakkı ( ÖNEN )
Okulun ilk yılı sona
erdiğinde 1 aylık staj ile yetinmeyip Fransızların Asma Ocağında stajına devam
etti. Gündeliği artık 80 kuruştur. Stajlarından birini de Kandilli Ocaklarında yapar.
Bir gün tavanlarda ve direklerde bir hareketlilik fark eder. Göçük tehlikesini
sezince hemen orayı boşalttırıp iş bıraktırır. Böylece son anda 15 kişinin
hayatı kurtulur. Durumu öğrenen İtalyan Mühendis onu Çavuşluğa getirtip maaşını
da 150 kuruşa çıkarır.1931 yılında dünyadaki ve ülkemizdeki ekonomik bunalım
bahane edilerek okul kapatıldı. Bu okulun son mezunu Kadri YERSEL 1931
baharında iş hayatına başlar. Darüşşafaka
dayanışması burada kendini gösterir üst döneminden Hakkı KÖK ağabeyinin taşeron
olarak çalıştırdığı İnağzı ocaklarında çalışmaya başladı. Ama birkaç ay sonra
ocak sahibi bir gemi dolusu kömürü yükleyip ortadan kaybolunca işçiler ve
borçlarla beraber baş başa kalır.
Aynı yıl Kozlu'da Sarıcazadeler'in
ocaklarını işleten İtalyanların firmasına “yamak mühendis” olarak girdi.
Mühendislikle ilgili hiçbir işlevi yoktu. Yabancı mühendislere karşı
“paratoner”, tembelliğe karşı da sopa olması bekleniyordu.
Askerlik çağı geldiğinde
İtalyan Şirketi ile ilişkisi kesildi. Askere gitmeden birde evlenmişti. İlk
çocukları Oktay o askerde iken dünyaya geldi.
Askerlik hizmetinden
sonra, Türk Maadin Şirketi'nin Dağardı Krom Ocağında görev aldı. Oradan da
Tavşanlı Derbent Köyü Karlıyer Mevkiindeki krom ocaklarına nakledildi. Kızı
Sevinç ise bu madende doğdu.
Hakkı KÖK ağabeyi onu
yine yalnız bırakmayarak ziyaretine gitti. Yeniden Zonguldak’a dönmeye ikna
etti.1938'de yeniden Havza'ya dönerek Kilimli Kömür Madenleri AŞ'ne geçti.
Kadri YERSEL bu sırada ağır bir ülser rahatsızlığı yaşayınca dışarı hizmetinde görevlendirilir.
Savaş kapıdadır ve yoğunlaşan bir kömür talebi vardır. Havzada İş Bankası şirketleri
müştereken bir işçi bürosu kurarlar ve başına onu getirirler.
Kadri YERSEL Dönemin
çalışma ortamını, anılarında aynen şöyle aktarıyor:
“ O yıllarda Kömür
üretim işçileri, kısa aralarla ocaklara gelip giden civar ilçe köylülerinden
oluşuyordu. Arazi verimsizdi. Tuz, gazyağı, çaput (bez), şeker için köy
tefecilerine yapılan borçlar, köylüleri çalışmaya zorluyordu. Yürüyerek gidip
gelecekleri en yakın iş yeri Zonguldak’tı; her zamanda iş hazırdı. Filyos-Zonguldak
Demiryolu, bu olanağı Bartın, Ulus, Amasra, Tefen ve Yenice köylerine kadar genişletti.
Devrek Ereğli yolu da bu işçi trafiğini besledi.
Köylü işçiler Zonguldak
ocakların da 15-30 gün çalışır sonra köylerine dönerlerdi. Genellikle gruplar
halinde, kendi kişilerinin, çavuşlarının, kollayanlarının bulunduğu ocaklara, çok
seyrek olarak ta bir köyün tüm işçisi aynı ocağa giderdi. Genellikle değişik
ocaklara dağılırlardı. Bu dağılımda çavuşların ve köy ağalarının tutumları
etkili olurdu.
(1942 yılında meydana
gelen Armutçuk Çamlı Ocağındaki grizu Kızılcapınar Köyünün neredeyse tüm erkek
nüfusunun kaybolmasına sebep olunca (yaklaşık 25 kişi) köylü işçilerin değişik
ocaklara dağıtılması kesin kural halini almıştır.)
Maden işçilerinin işçilik çeşitleri; Kazmacı,
kazmacı yedeği, kürekçi, arabacı, direkçi, pasacı, lağımcı, melemetçi, tamirci,
marangoz, kasacı, taramacı, saccı, vinçci, varageleci, direkçilik şeklindeydi.
Köylüler toprak tabanlı, tavanı
akan, penceresiz, tek ocaklı 80-100 kişilik kulübelerde yan yana balık istifi
yatarlardı. Kışın bu sorun yaratmazdı yazın ise çalı diplerinde uyurlardı. Bit,
pire, tahtakurusu ve kene köylünün ayrılmaz konuklarıdır.
Köylü işçilerin başlıca yiyecekleri ekmek, zeytin, helva, köyden
getirilen yufka ve keş idi. Bunlar bitince “Ekonoma” denilen madenci dükkânlarından
fahiş fiyatlarla ihtiyaçlar alınır işçilik ücretlerinden kesilirdi.
Köy ağaları ve tefecilerin alacakları maaş dağıtım gününde çavuşlar veya
özel görevlendirilen kişilerce tahsil edilirdi. Ücretlerin birkaç ay gecikme
veya hiç ödenmediği de olurdu.
Küçük kusurların cezası
gündelik sıfırlaması idi. Bu tutum, Havza devletleştirilip, iş Kanunu etkinlik
kazanıncaya kadar sürdü. Bu ayıplı işleri ne yazık ki, ben de yaptım. Üretimde
çalışıp da bu ayıbı işlemekten kurtulabilmiş meslektaşım olabileceğini de
sanmıyorum.
Çavuşlar, peşlerinde
getirdikleri işçi sayısına göre değerlendirilirdi. İşçi gereksinimi artınca
Çavuşlarında önemi arttı. Aybaşlarında ve ayın 15’lerin de Beycuma, Çaycuma, Devrek,
Bartın, Çaylıoğlu, Tefen, Ereğli ve öteki pazarlarda madencilerin ajanları
çavuş ve işçi avlardı. Bu işle yüksek yevmiyenin garantörü pozunda
mühendislerde görevlendirilirdi.”
1939 yılında II. Dünya
Savaşı patladı havzada hala devletin istediği düzeyde kömür üretilemiyordu.
Savunma hazırlıkları durumu daha da sıkışık bir hale soktu.26 Ocak 1940’da 3780
sayılı yasa ona dayanılarak 26 Şubat 1940 tarihinde 2/12899 sayılı kararname
ile “Ücretli İş Mükellefiyeti” kuruldu. Kömür satışının tek elden yönetilmesi
amacıyla “Ereğli Havzası Kömürleri Satış Birliği Teşkili Hakkında Kararname”
aynı gün çıkarıldı. Ama beklenen üretim artışı tekrar sağlanamadı nihayet
köktenci bir çözüm yolu olarak devletleştirme kararlaştırıldı.15 Ekim 1940
tarihli ve 2/14547 sayılı kararname ile yani 5 ay sonra havza bütünü ile
Etibank’a devroldu.
İkinci Dünya Savaşı'nın
patlamasıyla eşzamanlı bir zorunluluk olarak doğan Füzyon Dönemi'nde, Havza Müdürlüğü’ne bağlı olarak kurulan
Ücretli İş Mükellefiyeti Müdürlüğü’nün başına Kadri
YERSEL getirildi.
Bu dönemi yine ilk
elden Kadri YERSEL’in dilinden gözlemleyelim; “Yakın köylerdeki işçiler
yürüyerek, diledikleri ocaklara geliyorlardı. Avantaj sağlamak ve işçi sayısını
arttırmak için Ereğli, Devrek, Bartın, Çaycuma, Çaylıoğlu gibi toplantı
yerlerinden işçileri kamyonlarla, deniz motorlarıyla ocaklara getirip götürmeye
başladık.
Köylerde, Cumalarda
(Köylerin pazar yerleri) kılavuzlar ve ağalar kullanıyorduk. Nizamsız, düzensiz
ve aldatmaca temeline dayalı bir işçi pazarı oluştu. Kazananlar sadece
aracılardı. Ocaklardaki hoyrat istihdam ve ücret takdirindeki keyfilikler
eskisi gibi sürüyordu.
Mükellefiyete tabi
tutulacaklar için Havza Maden Müdürlüğünün, seferberlik planına göre
hazırladığı 20.000 kişilik 3 tecil (askerlik ertelemesi) listesinin
uygulamasına geçildi. Buna göre 1.ve 2. listedekiler çalışırken 3. listedekiler
dinlenecek ve böylece sayısal artma sağlanamasa bile çalışma süresi
uzayacağından üretim arttırılacaktı. Ama bu hesap tutmadı. Çünkü listelerde ölüm,
yer değiştirme, ad ve soyadı tutmazlığı, ana baba adı farklılıkları doğum
tarihi yanlışlıkları yüzünden listelerde %50 ye yakın tutarsızlık vardı.
Askerlikten kurtulmak isteyen işçilikle ilgisi olmayanlarda listeye yazılmışlardı.
İş kaçaklarının izlenmesi çok zordu.
Devlet, işçi üzerine
bir zor düzeni getirmişti. Ama ücret tarafını işverenin insafına bırakmıştı.
Zor uygulamasının tüm çirkinlikleri baş gösterdi. Bir zamanlar işçi olmadıkları
halde kendilerini listelere yazdıranlar, asker kaçaklığından “mükellefiyet
mağduru” haline dönüştüler.
Yasanın,
askerlikten başka etkin müeyyidesi yoktu. Kaçakları kovalamak, yakalamak ve
iş yerine teslim etmek yeterli olmuyordu. Yine kaçıyorlardı. Normal jandarma
gücü yetmez oldu. Takviye edildi. Kaçanlar, askere alınıp işçi taburu
oluşturuldu.
Havza devletleştirildiği
için, bu zor uygulamasından özel çıkar sağlanması sakıncası bertaraf edilmişti.
Ama ücret takdirinin keyfiliği sürüyordu.
Cezanın yanında teşvik
önlemlerinin alınmasına da girişildi. Çaycuma, Devrek, Ereğli gibi toplama
merkezlerinde devamlı ve verimli çalışan işçilerin ailelerine normal bedellerle
tahıl ve çaput vermeye başladık etkilide oldu.
Dolaştığım köylerin
çoğunda cam, yatak, yorgan, çatal, tabak; rastlanması zor lüks bir eşya idi.
Masa ve sandalye de çoğunlukla bulunmazdı. Hayvan postlarına yaslanıp, ayakları
ocağa doğru uzatıp yatarken yastık yerine kullanılan kertikli kütüklerde
uyuyanlar bile vardı. Uygarlık düzeyi böylesine ilkel olunca, daha çok
kazanmaya gereksinim duyuracak istek baskısı da en azda kalıyordu. Savaş
sırasında Hisarönü köylerinden birine uğramıştım.20 kadar işçi tifüsten yatıyordu.”
O dönemde Devrek’te 8.
Tümen konuşlandırılmıştır. Devrek, ana merkez konumundadır. Ereğli, Tefen,
Çaycuma ile ilişkiler oradan yürütülürdü. Kadri YERSEL Devrek’e gidişlerinin
birinde eşini de yanında götürünce bu onun şikâyet edilmesine sebep olur.”Devlet
vasıtasında kadın gezdiriyor” gerekçesi ile görevden alınır. Kozlu da bölüm
mühendisliğine nakledilir. (Anılarında bu olayın 1941 veya 1942 yılında
olduğunu belirtir.)
Bedri BEKİROĞLU o
dönemde Müessese Müdürü idi. O kurumun başına geçtiğinde maden direği sıkıntısı
vardı. Bunu yazılı ve sözlü olarak belirtmesine rağmen hükümet gerekli önlemi
almamıştı.1942 yılında kömür üretimi direksizlik yüzünden durdu. Ve Bedri
BEKİROĞLU suçlanarak görevden alındı. Yerine İhsan SOYAK atandı.
İhsan SOYAK genç ve
dinamikti iktidar çevrelerinde etkin bir kişilikti. Onun çalışmaları sayesinde
direk sorunu aşıldı. Ama savaş sürüyordu. İşçi sayısı yetersizdi. Ayrıca
üretimin duraklaması demiryolu taşımacılığını da aksatmıştı. Üretimin
yükseltilmesi konusunda hükümet baskısı çok daha arttı. Yerel değimle zar zor
günleri ile üretim arttırılmaya çalışıldı.
Kadri YERSEL İş Mükellefiyeti Müdürlüğüne tekrar
getirildi. 1942 yılında meydana gelen Kandillinin Çamlı Ocağındaki grizu
patlamasında 63 işçi vefat etti. Kadri YERSEL anılarında bunun sebebini üretim
baskısından doğan koşullarda güvensiz elektrik donanımının kullanılması olarak
açıklar.
Almanya’nın savaşı
kaybedeceği yavaş yavaş belli olmaya başlayınca savaş ve askerlik korkusu
hafifledi, mükellefiyete direniş ve işten kaçma olayları arttı. Hükümet için
kanbur olan bu durum ortaya çıktı. Hükümet şartlar değiştiğinden sistemi
kaldırmak istiyordu. Bu konuda İhsan SOYAK ve Kadri YERSEL TBMMM komisyonunda görüşleri
alınmak üzere telgrafla Ankara’ya çağrıldılar. Konu ücretli iş mükellefiyetinin
ne zaman kaldırılacağı idi. İhsan SOYAK uygulamamanın devamı
hakkında Kadri
YERSEL ise bazı koşullara bağlı olarak zaman dilimlerine ayrılarak kaldırılması
hakkında görüş bildirdiler.
Kadri YERSEL 1944 yılında ise İş
mükellefiyetinin kaldırılması koşullarını saptamak üzere, Bakan Fuad SİRMEN’in
özel talimatıyla Garp Linyitleri İşletmelerine geçti.
Daha sonra Garp
Linyitleri İşletmelerinden ayrılarak Başbakanlık Yüksek Murakabe
Heyeti'nde görev aldı. Demokrat Partinin
iktidara gelişiyle birlikte Heyet'ten ayrıldı ve MONTAN A.Ş'nin Acıpayam'daki
krom ocakları ile Tavas'da ki manganez ocaklarında çalışmaya başladı. Anılan
şirketten 1954'de ayrılarak İzmir’de serbest çalışmaya başladı. Bu seçiminde
çocuklarının eğitim durumları etkili olmuştur. Kadri YERSEL’in küçük sermayesi
kısa sürede tükenince.1958'de “ilk işvereni” olan Türk Maadin'in Kavak'taki
krom ocaklarını yönetmeye başladı. 1962'den itibaren Maden Dairesi Başkanlığı
da dahil olmak üzere, ETİBANK’ın çeşitli kademelerinde görevler
üstlendi.1972'de emekliye ayrıldı. Türkiye Maden Mühendisleri Odasınca 1981’de
50 yılı aşan hizmetleri için “Onur Belgesi” ile ödüllendirildi. Çeşitli gazete ve
dergilerde madencilikle ilgili makaleler yazdı. Kadri YERSEL‘in zar zor günlerle akıp giden koca ömrü 86 yaşında 8
Ekim 1993 günü tükendi.
Kadri YERSEL 1989
yılında anılarını ve madencilikle ilgili görüşlerini sunduğu kitabında genç
kuşaklara şöyle sesleniyor:
82 yaşın sislediği
belleğimi ve usumu zorlayarak çalıştım. Gençler eksiklerimi tamamlaya, yanlışlarımı
düzelte, yorumlarımı olgunlaştıra Ve kusurlarımı bağışlaya!
KAYNAKLAR
1-MADENCİLİKTE BİR ÖMÜR KADRİ YERSEL MAYIS 1989 İSTANBUL
2-MAKALE :"İLK VE SON MÜKELLEFLİK" ARASINDA VE DAHA
SONRASINDAKİ ZARZOR GÜNLERLE AKIP GİDEN KOCA DİR ÖMÜR NİHAYET TÜKENDİ”
MADENCİLİK BÜLTENİ SAYI:
28 EYLÜL-EKİM 1993 SAYFA 23GÜRDAL ÖZÇAKIR
MART 2012
KDZ.EREĞLİ
Yorumlar