BİLİM İNSANI VE ÖRNEK EĞİTİMCİLİK YÖNÜYLE MEHMET REFİK FENMEN’İN HAYATININ İNCELENMESİ


 
 BİLİM İNSANI VE ÖRNEK EĞİTİMCİLİK YÖNÜYLE MEHMET REFİK FENMEN’İN HAYATININ İNCELENMESİ
Gürdal ÖZÇAKIR
Uzman Tarih Öğretmeni Kdz.Ereğli Anadolu Lisesi, Zonguldak, Türkiye.
E-mail:koleksiyon67@gmail.com 

Özet: 19.yüzyıldan itibaren özellikle Avrupa Sanayi Devriminin olumlu etkilerini yaşarken Batılılarca Asya Tipi Üretim Tarzı içinde kabul edilen Osmanlı Devleti de arayış içindedir.
 Osmanlı Devleti bilgi birikimi ve teknik bakımlardan donanımları yüksek, yetişmiş elemanlara ve bunları yetiştirecek eğitim kurumlarına gereksinimi olduğunu anlayarak, bu amaçla yurt dışından uzmanlar getirtmek suretiyle mevcut eğitim kurumlarını yeniden düzenlemiş ve bir taraftan da dışarıya seçme öğrenciler göndererek, eğitim alanındaki açığını gidermeye çalışmıştır.
Eğitimlerini tamamladıktan sonra ülkeye dönen ve elde ettikleri olanaklarla devletin gelişmesine katkı sağlayan “Son Osmanlı-Genç Türkiye Cumhuriyeti Aydınları” diyebileceğimiz bir ekip oluşmuştur. Çalışmamızın konusu olan Mehmet Refik FENMEN belki de bu gruptaki öğrencilere en güzel örnektir. Osmanlı Devletinin bu güçsüz döneminde Cumhuriyet döneminde bilim ve teknolojinin gelişmesinde ortaya çıkacak ilerlemenin alt yapısının hazırladığı dönemecin en büyük aktörlerinden biridir. Çok iyi bir eğitim almış donanımlı bir bilim insanı olma yanında Mehmet Refik FENMEN başta öğrencileri olmak üzere Türk toplumunu dünyadaki gelişmelerden haberdar etmeyi kendine görev bilmiş yazdığı kitaplar ve makalelerle topluma ait tüm katmanları yakalayabilmiştir. Bugün genç nesiller için ayrıca yeni kuşak bilim insanlarımız için Mehmet Refik FENMEN adı bilinmesi ve örnek alınması gereken bir aydın modelidir.
Anahtar Kelimeler: Maden Mühendisliği, Bilim insanı, Eğitim, Maden Mektebi, Mehmet Refik FENMEN
Summary: From the 19th century, especially while living the positive effects of the European Industrial Revolution, also The Ottoman Empire who is considered by Western in Asiatic mode of production is in the quest.
 The Ottoman Empire realised that they need well-trained staff who high equipped in respect of technical and knowledge and educational institutions to train them and for this purpose have worked to eliminate the deficit in the field of education by reorganized the existing training institutions by brought the experts from abroad and on the other hand sending out select students.
Returned to the country after completing their education and contributing to the state's development by opportunities they had gained, a team was formed which can be called "Last Ottoman-Young Intellectuals Republic of Turkey". The subject of our study, Mehmet Refik FENMEN, perhaps one of the best examples of the students in this group. In this weak period of the Ottoman Empire, he is one of the great actors in turnout which preparation of infrastructure of progress which will arise in the development of science and technology in Republican era. Beside he is a scientist who is very well equipped and trained, Mehmet Refik FENMEN has taken to inform of the developments in Turkish society especially his students as a duty and with his book and articles he was able to catch all layers of community. Today, for the younger generations also for new generation of our scientists name of Mehmet Refik FENMEN is a model of intellectual that should be known and take as sample.
Key Words: Mining Engineering, Scientist, education, School of Mines, Mehmet Refik FENMEN
 
GİRİŞ
19. Yüzyıl hem Doğu hem de Batı için, özellikle münevver veya aydınlar açısından çok büyük değişim ve dönüşümü ortaya çıktığı parlak bir dönemi ifade eder. Bu dönemde bilim ve teknolojide tarihin hiçbir döneminde görülmedik ölçüde hızlı ve baş döndürücü gelişmeler ortaya çıkmıştır. Bunun sonucunda toplumsal yaşamda da büyük ve köklü değişimler yaşanmıştır.
Osmanlı Devleti bu süreçte kendini gözden geçirme gereği duymuş zaman içerisinde gelişen bilim ve teknolojiden ne denli geri kaldığını açık bir biçimde görmüştür. Eğitim alanında Osmanlı Devletinde 18. yüzyılda başlayan yenileşme hareketleri, 19. yüzyılda Askeri Tıp Okulu (1827), Maden Mektebi (1858) Darülfünun (Üniversite) (1863) kurulmasıyla devam etmiştir.
Osmanlı Devleti bilgi birikimi ve teknik bakımlardan donanımları yüksek, yetişmiş elemanlara ve bunları yetiştirecek eğitim kurumlarına gereksinimi olduğunu anlayarak, bu amaçla yurt dışından uzmanlar getirtmek suretiyle mevcut eğitim kurumlarını yeniden düzenlemiş ve bir taraftan da dışarıya seçme öğrenciler göndererek, eğitim alanındaki açığını gidermeye çalışmıştır.
Bu uygulamada en önemli zorluk, gerçekten yetenekli gençlerin zamanında bulunup desteklenememesidir. Yetenekli öğrencileri belirleyip ayırt edebilmek için ülkede yetkili bir bilimsel kurulun bulunması şarttır. Böyle bir kurul yoksa doğal olarak yanlış insanlar seçilmekte ve sağlıklı bir bilim ortamı da bir türlü kurulamamaktadır.
Yurt dışına gönderilen öğrencilerin bazıları başarısız olmuş, bir kısmı ülkeye hiçbir zaman dönmemiş, dönenlerin bir kısmına gerekli devlet yardım sağlayamadığı için bilgi birikimlerini uygulayacağı ortamları yaratamamış ve büyük bir kaynak başarısız bir biçimde yok olmuş adeta heba edilmiştir. (Kahya& Topdemir ,2002)
 Tüm bu olumsuzluklar karşısında çok az bir kısımda olsa eğitimlerini tamamladıktan sonra ülkeye dönmüş ve elde ettikleri olanaklarla devletin gelişmesine katkı yapmaya çalışmıştır. “Son Osmanlı-Genç Türkiye Cumhuriyeti Aydınları” diyebileceğimiz bir grup vardır. Çalışmamızın konusu olan Mehmet Refik FENMEN belki de bu gruptaki öğrencilere en güzel örnektir.
Avrupa’ya öğrenci gönderme ve bundan büyük umutlar bekleme işi 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyetinde de aynen uygulanmıştır. Bunu en kısa ve anlamlı şekilde ifade eden hedef Mustafa Kemal’e ait olduğu söylenen “Sizi kıvılcım olarak gönderiyorum, volkan olarak dönünüz” ifadesidir. (Apaydın, 2011)
19. yüzyılın en belirgin özelliği, bilimsel bilgi ile teknolojinin birbirine çok yakınlaşmasıdır. Bununla birlikte, teknolojik gelişmeler hızla insan hayatını değiştirmiş ve dünyada yeni ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi oluşumlara yol açmıştır. Yine bu yüzyılda, Rönesans’tan farklı bir şekilde bilim ve felsefe kesin sınırlarla birbirinden ayrılmış, bilimlerde uzmanlaşmanın başlamasıyla yeni bilim dalları ortaya çıkmış ve bilgi üretiminin hızı ve yayılması öncekilerle kıyaslanamayacak boyutlara ulaşmıştır.
 Osmanlı Devletinin Avrupa'nın bilimi ile ilk temasları 18. yüzyılın başlarına rastlar. Avrupa karşısında askeri yenilgilerin giderek artması neticesinde, ilk bilimsel çalışmalar ve reformlar askeri alanda yeni usullerin benimsenmesi ile gerçekleşir. III. Selim, Osmanlı Devleti'nin sadece askeri ve ekonomik alanda değil diğer birçok hususta da Avrupa'nın gerisinde kaldığını idrak ederek devleti kurtarabilmenin tek yolu olarak ne pahasına olursa olsun Avrupai tarzda yenilik yapmanın gerekliliğinin bilincine varan ilk padişah olur. (Yalçınkaya, 2001)
18.yüzyılın sonunda çeşitli askeri okullar açılır. Bu 19. yüzyılın ortalarına kadar devam eder. Bu dönemden itibaren tıp, ziraat, madencilik gibi alanlarda sivil okullar açılır. Avrupa tarzında bir üniversitenin açılışı ise, birkaç başarısız girişim ve gereksiz zaman kayıplarından sonra, ancak 1900 yılında gerçekleştirilmiştir.
Sanayileşmenin öneminin ve ekonomik gelişmenin ve devletlerin siyasi güçlerinin sanayileşmeye bağlı olduğunu anlayan Osmanlı Devleti bazı fabrikaların kurulmasına girişmiştir. Bu fabrikalarda çalışacak teknik elemanlar Avrupa’dan getirtilmiş, yerli eleman yetiştirilmesi ise ilk başta planlanamamıştır. Direk olarak Yüksekokullar açılmış ama alttan gelen zengin bir kaynak olmadığından istenen sonuçlara ulaşılamamıştır. 19. yüzyılın ortalarından sonra ortaöğretim kurumları açılmaya başlanmasıyla ancak Yüksek öğrenimin alt yapısı oturmuştur. Açılan okullarda altyapı yinede eksik durumdadır. Laboratuar imkânları yetersizdir. Yeni açılan okullarda çok sayıda yabancı hoca istihdam edilmiştir. Özgün ve köklü bir yerli ekol olmadığından Fransız veya Alman-Avusturya ekolleri ve yabancı dille eğitim hâkim olmuştur. Tanzimat’ın ilanından sonra yabancı dil öğrenimi konusu daha fazla önem kazanmıştır. Modern tarzda açılan birçok okulun müfredat programına yabancı dil dersi tanımı adeta Fransızca dersi ile eş anlamlıdır. 1868 yılında eğitim öğretim faaliyetlerini Fransızca olarak yürüten Mekteb-i Sultanî (Galatasaray) açılmıştır. 1869 yılında kabul edilen ve uygulamaya konulan “Maarif-i Umûmiye Nizamnamesi” (Genel Eğitim Tüzüğü ) ile Osmanlı eğitim sistemi yeni bir düzenlemeye tabi tutulmuştur. Yabancı dil dersi olarak Arapça, Farsça ve Fransızcanın devlet okullarında öğretilmesi kararlaştırılmıştır.  (Demiryürek, 2013)
Devlet adamlarının siyasi tercihleri ve değişen dünya politikalarına göre, eğitimde etkili olan Fransız tesirine 19. yüzyılın sonuna doğru Alman tesirinde eklenmiştir. 26 Mart 1866 tarihinde açılan Lisan Mektebi ilk başlarda sadece Fransızca öğretimi için açılmışsa da Osmanlı bürokrasisinin pratik ihtiyaçları için okula daha sonra ihtiyaçlara göre Almanca sınıfları da eklenmiştir. (Özkan, 2010) Bilim alanında özgün çalışmalar çok nadiren ortaya konulabilmiştir. Bu dönem için “Tercüme Bilim Dönemi” dememiz hiçte yanlış olmaz. (Acun, 2003)
 19. yüzyılın Osmanlı Devleti için ekonomik buhranlar, askeri başarısızlıklar, siyasi karmaşalar, toprak kayıpları ile geçmiştir. 20. yüzyıl başları ise, Avrupa devletlerinin baskılarının had safhaya ulaştığı ve nihayet İmparatorluğun parçalanmaya yüz tuttuğu dönemdir. Böyle bir kaos ortamında bilimin ve bilimsel faaliyetlerin gelişmesini beklemek, çok iyimser bir tutumdur. Tüm bu umutsuz tabloya rağmen yinede Türkiye'de pek çok bilim dalının temelinin Osmanlı Devletinin bu güçsüz döneminde atıldığını, Türk bilim çevrelerinin Avrupa bilimsel zihniyeti ile karşılaşmasının bu dönemde gerçekleştiğini bunların da, Cumhuriyet döneminde bilim ve teknolojinin gelişmesine alt yapı hazırladığını belirtmek boynumuzun borcu olmalıdır.
Eğitim tarihimize baktığımızda, medreselerde pozitif bilimlerin 17. yüzyılda etkisini kaybetmeye başladığını görürüz. Osmanlı Devletinde 1839 yılında Tanzimat Fermanının ilanıyla Batı tarzı eğitim kurumlarının açılmasına önem verilmeye başlanmıştır. Yüksekokullar, 18. yüzyıl başlarında açılmaya başlamış, 19. yüzyılda ise sayıları artmıştır. Osmanlı döneminde modern anlamda ilk üniversite olan Darülfünun 1846’da hazırlanan bir rapor ile ancak 1863 yılında İstanbul’da kurulmuş; çeşitli sebeplerle 1860’lı yılların sonuna kadar birkaç kez kapanıp yeniden açılmıştır. 1900 yılında Avrupa üniversiteleri tarzında Darülfünun-ı Şahane adıyla yeniden açılan üniversitede öğretim, II. Abdülhamit rejiminin dönemsel özellikleri içinde Edebiyat, Dünya Tarihi, Felsefe ve Siyaset konularının dışarıda bırakıldığı yüzeysel programlarla yürütülmüştür.1908’de I. Meşrutiyetin ilanıyla üniversitede ders programları yeniden düzenlenerek, zenginleştirilmiştir. (Namal,2011) Osmanlı Devletinin “En Uzun Yüzyılı”  diye tabir edilen ve çalkantılar içinde geçen ve Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu sürece kadar 1911-1923 savaş yılları ortamında gayet tabidir ki ülkede çok büyük bilimsel çalışmalar gerçekleşemezdi. Yinede Üniversite büyük sıkıntılar içinde 1933 yılına kadar çeşitli aşamalardan geçerek sürmüştür. Bu kurumun kendinden bekleneni verememesi sebebiyle Mustafa Kemal ATATÜRK bir Üniversite Reformu hazırlaması için harekete geçer. Bu amaçla İsviçre’den Prof. Albert MALCHE ülkemize gelir.
Hazırlanan raporun şekillenmesi sonucunda, 31 Temmuz 1933’te Darülfünun kapatılarak, 1 Ağustos 1933’te İstanbul Üniversitesi açılmıştır. İstanbul Üniversitesi ile modern bir yükseköğretim yapısı oluşturulmaya çalışılmıştır.
Görüldüğü üzere Türkiye Cumhuriyetinin ilk 10 yılındaki durum Osmanlı döneminin sonundaki çalışmaların ve düzenlemelerin devamı niteliğindedir. Her iki dönemde Türkiye’de en yüksek bilimsel kurum olan Darülfünun’un (Üniversite) düzeyi Avrupa’da ki üniversitelere göre çok düşüktür. Öğretim üyelerinin büyük çoğunluğu özgün çalışmalar ve araştırmalar yapmamaktadır. Birinci dünya savaşı  ve sonrasında Türkiye’ye gelen konuk yabancı (Avusturyalı, Alman ve Fransız) profesörlerin giriştikleri araştırmalar da kısa sürelerde bir araştırma geleneği kuramamışlardır. (İnönü,2005) Bu durum ancak 1933 yılında yapılan köklü üniversite reformlarıyla değişmiştir.
Osmanlı Devletinin son dönemlerindeki bilim anlayışı, yapılan çalışmalar ve Türkiye Cumhuriyetine kültür birikiminin ve mirasının aktarılışı Osmanlıdan Cumhuriyete enerjisinden bir şey kaybetmeyen bilim adamı Mehmet Refik FENMEN de hayat bulmuştur. Bir anlamda onun hayat hikâyesi arka planında şu ana kadar verdiğimiz bilgilerin canlı bir uygulama sahasıdır.
 
YÜKSEK ELEKTRİK MÜHENDİSİ MEHMET REFİK FENMEN
Günümüzde Mehmet Refik FENMEN ismi Türk bilim, eğitim ve mühendislik tarihi ile yakından ilgilenenler dışında tanıdık bir isim değildir. Türk ünlülerini tanıtmak için yapılan çalışmalarda ve basılmış nice ansiklopedilerde onun ismine pek rastlanmaz. Ancak Yüksek Elektrik Mühendisi Mehmet Refik FENMEN’i Mühendis Mektebi Tarihi, Darülfünun Tarihi, Zonguldak Maden Yüksek Mühendis Mektebi Tarihi gibi önemli okullar hakkında araştırmalarda yapanlar çok yakından tanır ve takdir ederler. Aynı şekilde ülkemizde ilk mühendis örgütlenmesi olan Osmanlı Mühendis ve Mimar Cemiyeti’nin tarihinde onun adı sıkça karşımıza çıkmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında yayınlanmış popüler bilim eserlerine bakıldığında da, Mehmet Refik FENMEN adı yine hep göz önündedir. (Akbaş, 2008)

                                  
                Resim 1. Mehmet Refik Bey 1910 Mühendis Mekteb-İ Âlisi Müdürü Olduğu Dönem
Türkiye’nin ilk elektrik yüksek mühendislerinden olan Mehmet Refik FENMEN, tüm eğitimcilik ve okul yöneticiliği yaşamını ülkemizde mühendisliğin meslek olarak tanınıp sevilmesine adamıştır. Planladığı sistemi uygulama kararlılığına sahip olan örnek reformist bir aydındır. (Oralalp, 2009)
 
EĞİTİMİ
Mehmet Refik FENMEN, ilk Osmanlı anayasası olan Kanun-i Esasi'yi hazırlayan kurulun başkanı olan Sadrazam Mithat Paşa’nın kızı Memduha Hanım ile İstanbul Belediye Başkanı Rasim Paşa’nın oğlu olan Halep Valisi Vefik Bey’in çocuğu olarak 1882’de bugün Yunanistan’ın Adriyatik denizi kıyısında yer alan Preveze’de dünyaya geldi. Ailesinin bu güçlü yapısı ona güzel bir eğitim alma imkânı sağlamıştır.
İlkokulu İstanbul’da Numune-i Terakki Mektebi’nde, ortaokul ve liseyi Saint Benoit Fransız Lisesi’nde okudu. Eğitim alt yapısında aldığı Fransız ekolü etkisi daha sonra eğitim kurumlarındaki yöneticiliğinde bu ekolü yaşatmasında ve uygulamasında etkili olmuştur.
  Mehmet Refik FENMEN Lozan Üniversitesi’nin Matematik-Fizik Bölümü’nü bitirdi. Daha sonra, Belçika'ya giderek Liege'de üniversite mezunlarına elektrik alanında bir yıllık uzmanlık eğitimi veren Montefiore Elektroteknik Enstitüsü'ne (L'Institut Electrotechnique Montefiore) devam etti. Üstün başarı ile yüksek elektrik mühendisi unvanıyla 1906'da mezun oldu. (Akbaş, 2008) Mehmet Refik FENMEN'in dönemin en iyi okullarında okuması ve başarılı bir eğitim hayatı sürdürmesinde ailesinden aldığı köklü kültürün rolü büyüktür.
 
ÇALIŞMA HAYATI
Mehmet Refik FENMEN 1908 yılında yurda döner. Bu sırada Osmanlı Devleti içte dışta sancılı bir kırılma noktası yaşamaktadır. Zira II. Meşrutiyet ilan edilmiş ülkede yeniden Parlamenter sistem hayata geçmiştir. Mehmet Refik FENMEN, mezuniyetinin ardından, Selanik Elektrik Kumpanyası’nda maaşsız olarak sekiz ay elektrik mühendisliği yaptı. 14 Kasım 1908 tarihinde, Askeri Mühendislik Okulu olarak tanımlayabileceğimiz Hendese-i Mülkiye Mektebinde elektrik dersi öğretmenliğine tayin edildi. 25 Kasım 1908’de Fransız ekolü eğitimin simge okulu Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) matematik öğretmenliğine de atandı; Bu arada Hendese-i Mülkiye’deki görevi devam ediyordu. 11 Ocak 1909 tarihinde, öğretmenlik görevlerine ek olarak, Ticaret ve Nafıa Nezareti Fen Müşavirliği emrine tayin edildi. 31 Ocak 1909 tarihinde Mekteb-i Sultani’deki görevinden ayrıldı.
 14 Mart 1910 tarihinde Fizik ve Elektrik öğretmenliği kadrosuna alınan Mehmet Refik FENMEN, 2 Nisan 1910 tarihinde okulun müdürlüğüne de getirildi. (Akbaş, 2008)
Böylece Osmanlı’nın ilk sivil mühendislik okulu Mühendis Mekteb-i Âlisi’nin müdürü olur. (Fenmen, 2006) Artık hedeflerini uygulama imkânı doğmuştur.
Mehmet Refik FENMEN’ in okul müdürü olarak seçilmesi bir anlamda eğitim sistemi içinde bir reform dönemine rastlamıştır. Osmanlı Devletinde Hendese-i Mülkiye (Mühendislik Mektebi) askeri bir yapı içinde idare ediliyordu. Sivil hale getirilmesine karar verilince, askeri müdürü olan Albay Bahattin Bey görevinden alındı. Sivil mü¬dür olarak kimin tayin edileceği tartışmalara ortaya çıktı. Müdür tayini karara bağlanamayınca Bayındırlık Bakanı Hallaçyan Efendi ve yardımcısı Hulusi Bey yeni kurulmuş olan “Osmanlı Mühendis ve Mimar Cemiyeti”nin görüşünü almaya karar verdi¬ler. Hulusi Bey sivil yönetime geçen Mü¬hendis Mektebinin başında aynı zamanda iyi bir yönetici olan bir mühendisin bulunması gerektiği düşüncesindeydi. Bu düşünceyle, müdürlük için “Osmanlı Mühendis ve Mimar Cemiyeti”nden, iki kişinin ismini gizli oyla belirleyerek bildirmelerini istedi. Bildirilen adaylardan Mühendis Mehmet Refik Bey, Hulusi Bey başkanlığındaki toplantıda oy çokluğuyla seçildi. Böylece Mehmet Refik Bey 20 Mart l910 tarihinde (Miladi yıl olarak 2 Nisan 1910) müdürlüğe atandı. (Oralalp, 2009)
Mehmet Refik FENMEN’in Mühendis Mektebi'nin ilk sivil müdürü olarak görev yaptığı yıllardaki en büyük amacı, mühendisliğin meslek olarak sevilmesini sağlamak olmuştur. Ayrıca aydın kişiliği ile özellikle öğrencinin yönetime katılmasında önemli adımlar atar. Ders programlarının yapılmasında, okulun temizlik ve düzeninde, yemekhane sorunlarında öğrencilerin görüşlerini alır, çözüm üretmeleri için onları zorlar. Hatta okulun taşınmasında öğrencilere görev vermiş yerleşilecek binanın aranmasında onların fikrini almıştır. (Oralalp,2009) O dönemde öğrenciler aralarında çeşitli alanlarda örgütlenmeye gitmiş, Genç Mühendis İktisat Cemiyeti, Mühendis Mektebi Talebe Cemiyeti gibi örgütler kurulmuştu. Meşrutiyetin sağladığı demokratik ortamın da etkisiyle öğrenciler ülke sorunlarıyla ilgileniyor, yürüyüşlere katılıyor, gazete ve bildiriler yayınlıyorlardı. Hendese-i Mülkiye döneminde öğrenciler derslerde tuttukları notlarla yetinirken Müdür Mehmet Refik Bey’in girişimiyle öğretim elemanları ders notlarını hazırlayıp çoğaltarak dağıttılar.
Mehmet Refik Bey, Avrupa koşullarına uygun mühendis yetiştirilmesinde yeni teknolojiyi öğrencilere aktaracak öğretim elemanlarının yurtdışından getirtilmesi konusunda yetkilileri ikna etti. 1910 yılında 40 gün boyunca Almanya, Belçika, Fransa ve İsviçre’deki mühendislik okullarını ziyaret etti. Bu okullarda okuyan Türk öğrencilerini teftiş etti. Yeni mühendislik yaklaşımlarına ilişkin incelemelerde bulundu. Bir diğer amacı da Mühendis Mektebi'ne getirtilecek yabancı hocaları belirlemekti. Bunun sonucunda Belçika’dan sulama ve demiryolu alanlarında iki Belçikalı profesör bulunarak ders vermek üzere ülkemize getirildiler. Önceleri Fransızca anlatılan dersleri çevirmen aracılığıyla izleyen öğrenciler, Mehmet Refik Bey’in girişimiyle Fransızca kurslarına katıldılar ve bir süre sonra dersleri çevirmensiz izleyecek konuma geldiler. (Fenmen, 2006) Fransızca Osmanlı Devleti için o dönemin bir anlamda bilim dili dışarıya açılan penceresiydi. (Özkan , 2010) Bugün özellikle Zonguldak Kömür Maden havzasında kullanılan kömür madenciliği ile ilgili birçok terim Fransızca kökenlidir. Örnek Grizu, Rezerv, Dekopaj, Lavvar, Şist,Rödevans vb.
Mehmet Refik FENMEN, Almanya, Belçika, Fransa, İsviçre gibi ülkelerde yaptığı incelemeleri Osmanlı Mühendis ve Memur Cemiyeti'nin yayın organı olan Osmanlı Mühendis ve Mimar Cemiyeti Mecmuası’nda yayınlamıştır. (Akbaş, 2008)
Mehmet Refik FENMEN yayıncılık yönüyle de ülkede fen bilimlerinin tanınmasında çok önemli bir misyon üstlenmiştir.
Kurucu müdürü olduğu Mühendis Mektebi'ni geliştirmek ve okulu çağın gereklerine uygun hale getirmek için çok çaba harcamıştır. Daha sonraki yıllarda Zonguldak Maden Yüksek Mühendis Mektebi'nde gerçekleştirdiği başarılı uygulamalarıyla Mühendis Mektebindeki uygulamalar arasında birçok ortak yön bulunur.
Mühendis Mektebi'ndeki faaliyetleri, eğitim ve öğretimi yeniden düzenleme ve şekil verme yönündedir. Okulun öğretim süresini ve ders programını değiştirmiş, mühendislik derslerinin içerik bakımından zenginleştirilmiştir. Eğitimin uygulamalı ayağını desteklemek yönünde de çalışılmıştır. Mevcut olan laboratuar ve atölyeleri geliştirerek, yenilerini açmıştır. Son sınıf öğrencileri için staj çalışmaları ile görerek ve yaşayarak öğrenme metodu uygulanmış Konya'daki sulama, İzmir'deki liman ve diğer yerlerdeki köprü inşaatlarını incelemek üzere, tatil dönemlerinde düzenli olarak öğrenciler eğitime gönderilmiştir. Alt sınıflardaki sınıflarda ki öğrenciler için, yaz aylarında Samsun, Sivas, Bandırma demiryolu hatlarında ve lokomotif tamirhanelerinde staj programları ayarlanmıştır.
1910 yılı son sınıf öğrencileri, Marsilya ve Lyon'a, Schneider fabrikalarını ve o civardaki önemli demiryolları köprülerini incelemek üzere yurt dışına gönderilmiş ve gözlemlerini bir raporla bildirmeleri istenmiştir. Mehmet Refik FENMEN, okul için bir mühendislik müzesi kurmayı da hedeflemiştir. Avrupa'nın önemli teknik kuruluşlarına mektuplar yazarak, modeller istemiş, gelen bazı cihazlardan değirmen makineleri, akümülatör ve elektrik aletleri modelleri müzede yerini almıştır. Ders kitaplarının hazırlanması konusunda öğretmenlerle işbirliği yapan Mehmet Refik FENMEN, hazır olan ders notlarının basılmasını ve öğrencilere dağıtılmasını sağlamıştır. Böylece 1910-1913 yılları arasında birçok ders için ders kitabı hazırlanıp öğrenciye verilebilmiştir.
Mehmet Refik FENMEN, okuttuğu elektrik ve fizik dersleri için bizzat kitaplar hazırlamıştır. Okul kütüphanesini geliştirmiş, Fransızca ders sayısını arttırmıştır. Mühendis Mektebi'nin öğretmen ihtiyacını karşılanmak ve yabancı hocaların yerine Türk öğretmen yetiştirmek hedefiyle, başarılı öğrencilerin Avrupa'ya gönderilmesine uğraşmış, Nafıa Nezareti'nin çıkardığı güçlüklere rağmen, bunu hayata geçirmeyi başarmıştır.
Mehmet Refik FENMEN, öğrencilerle daima iyi ilişkiler içinde olmuştur. Mühendis Mektebi öğrencilerinin kurduğu Talebe Cemiyeti adlı derneği çok beğenmiş ve sürekli desteklemiştir. Fakat Ticaret ve Nafia Nezareti (Ticaret ve Bayındırdık Bakanlığı) bu öğrenci örgütünü bir türlü benimsememiştir. 
Öğrencilerini, kendine güvenen ve fikirlerini ifade edebilen bireyler olarak yetiştirmek istemesi, onlara memuriyetten çok şahsi teşebbüsçü serbest mühendislik yapmaya yöneltmesi, yatılı öğrencilere akşamları 1 saatlik dışarı izni vermesi gibi uygulamaları, İdarede ki muhafazakâr bir grup tarafından eleştirilmiştir.
Bu eleştirilere, okulda yaşanan bir öğrenci olayı da eklenince, Nafia Nezareti öğrencilere uzaklaştırma cezası vermiş ve Mehmet Refik FENMEN’i ise tahkikat bile yapmadan 28 Eylül 1913 yılında görevinden almıştır. Böylece, onun başlattığı birçok yenilik girişimi yarım kalmış, Müze projesi, ders kitaplarının basılması, Gedikpaşa'daki yeni binanın inşaatı gibi konularla daha sonra ilgilenen olmamıştır. Ardından atanan müdürler bu geleneği devam ettirmemişlerdir. Müdürlükten azledilen Mehmet Refik FENMEN, hemen ardından öğretmenlik görevinden de istifa ederek Mühendis Mektebi'nden ayrılmıştır.

AİLE HAYATI
Mehmet Refik FENMEN'in 1913 yılından 1919 yılına kadar geçen 6 yıl boyunca nerede çalıştığı, ya da neler yaptığı hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. Bu süreç içinde hayatındaki en büyük gelişme 1913 yılında Lamia Hanım ile gerçekleşen evliliğidir.
                                

            Resim 2. Mehmet Refik Bey ve Eşi Lamia Hanım, İsviçre’de Balayı Günlerinde 1913
 

Günümüz Yunanistan sınırları içinde kalan Yanya'lı bir ailenin kızı olan Lamia Hanım, iyi bir eğitim almıştı. İngilizce ve Fransızca biliyor, piyano çalıyordu. Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra, kadın örgütlenmesi içinde yer almış, Türk Kadınlar Birliği'nin eseri olan 1935'de İstanbul'da toplanan Dünya Kadınlar Birliği Kongresi adlı büyük organizasyonda birliğin ikinci Başkanlığı görevini yürütmüştür.
Mehmet Refik-Lamia FENMEN çiftinin beş çocuğu olmuştur. Bunlar Rasim, Mithat, Sabahattin, Seniye ve Şefik FENMEN'dir. Kadın mücadelesinde önde gelen isimlerden olan Lamia FENMEN, beş çocuk büyütür; ama ne kocasının ne de hepsi ayrı ayrı hayatta iz bırakan beş çocuğunun gölgesinde asla kalmaz.
Mehmet Refik FENMEN Mühendis Mektebi'nde müdürlük yaparken öğrencilerine memuriyet hayatından ziyade, bireysel girişimlerde bulunarak serbest çalışmaya teşvik ettiği bilinmektedir. Mühendis Mektebi'ndeki görevinin sona ermesini takip eden yıllarda, onun serbest çalışan bir elektrik mühendisi olarak hayatını kazandığı,  tahmin edilmektedir.
Dr. Meltem Akbaş’ın araştırmaları Mehmet Refik FENMEN'in 1916-1917 yıllarında elektrik tesisatı mühendisliği ile telefon ve elektrik malzemelerinin ticaretini yaptığını kanıtlamıştır.
Mehmet Refik FENMEN 1919 yılında Darülfünun Fen Medresesi'nde Umumi Fizik (Elektrik kısmı) öğretmenliğine tayin edilir. Böylece, yaşamında yeni bir dönem başlamaktadır. Bir müddet sonra da müderrisliğe terfi eden Mehmet Refik FENMEN'in, ders verme görevinin yanı sıra, 1920'de Maarif Nezareti Tedrisat-ı Âliye Umum Müdürlüğü'ne, 1921'de bu göreve ek olarak Meclis-i Kebir-i Maarif azalığına getirildiğini görüyoruz.
Darülfünun'daki fizik-elektrik dersi öğretmenliği, 1925 yılında Zonguldak Maden Yüksek Mühendis Mektebi Müdürlüğü'ne tayin edilene dek sürmüştür.
 
YAYINCILIK HAYATI
Mehmet Refik FENMEN Darülfünun döneminde popüler anlamda bir ilk bilim dergisi olma özelliği taşıyan “FEN ÂLEMİ” adında bir dergi çıkarmıştır. Derginin çeşitli sayılarında elektrik tesisatı, elektrik üretimi ve dağıtımı, telsizcilik, motorculuk, şehir plancılığı ve bayındırlık üzerine özgün ve çeviri makaleler yer almıştır. Buradaki amacı fizikteki son gelişmeleri takip ederek, bunu hem Darülfünun öğrencilerine hem de halka anlatma çabası içinde olmasıdır. 1920'li yıllarda, Albert EINSTEIN'ın görelilik kuramını benimsemiş ve kuramı ateşli bir biçimde savunarak Türkiye'de bu konudaki ilk kitabı yazmıştır. “Aynştayn Nazariyesi: Mekân, Zaman ve Kütle Mefhumlarının Tebeddülü” başlıklı bu kitabını, 1922 yılında, Darülfünun'da fizik öğretmenliği yaptığı dönemde kaleme almıştır.
Görelilik kuramını anlama ve doğru bir biçimde anlatma bakımından eksiklikleri bulunmakla birlikte, kitap 1922 gibi erken bir tarihte yayımlanmış sıradan okurun anlayabileceği bir dille yazılmaya çalışılmıştır. Ağır matematiksel çıkarımlara kitapta yer verilmemiş, formül ve denklemlere dayalı bir dilden kaçınılarak tamamen sözel bir anlatım tercih edilmiştir. Kitap büyük ilgi görmüş, 1924 yılında ikinci baskısı yayınlanmıştır. Mehmet Refik FENMEN, “Aynştayn Nazariyesi” kitabıyla görelilik kuramının Türkiye'de duyulmasını sağlamakla kalmamış, genel fizik dersi verdiği Darülfünun'da görelilik teorisinin ders programına konmasını sağlayarak, 1922 gibi oldukça erken bir dönemde konunun üniversite düzeyinde öğretilmesini de gerçekleştirmiştir.
Görelilik kuramının dünyanın diğer ülkelerindeki seyri göz önüne alınırsa, bu adımın önemi daha iyi anlaşılır. Görelilik teorisinin en çok eleştirildiği ve çok geç benimsendiği Fransa'da, Einstein'ın çok yakın bir dostu ve meslektaşı olan Paul LANGEVİN dışında, 1920'lerin başında görelilik teorisine derslerinde yer veren ancak bir-iki kişi vardır. Özel görelilik teorisinin Fransa'da genel fizik öğretiminin ilk yıllarında öğretilmeye başlanması 1960'larda gerçekleşmiştir.
Türkiye'de ise, 1922-1923 öğretim yılında Darülfünun'da Genel Fizik dersinin elektriği konu alan bölümünde (Umumi Fizik-Elektrik kısmı, ikinci sömestr), öğretilmeye başlanmıştır. Görelilik kuramının anlatılması 1924-25 öğretim yılında da devam etmiştir. Mehmet Refik FENMEN, popüler kitabında tensör hesabından hiç bahsetmezken, konuyu derste anlatmıştır. Mehmet Refik FENMEN'in, çalıştığı eğitim kurumlarında, öğrencilerin ders kitabı kullanmasını desteklediği ve bunun için de ders kitapları kaleme alındığı bilinmektedir. Bu da, “Aynştayn Nazariyesi” kitabının aynı zamanda bir ders kitabı olarak da kullanıldığını akla getirmektedir.“Aynştayn Nazariyesi” kitabının sonunda Mehmet Refik FENMEN'in eserleri sıralanmıştır. Bunlar arasında “Elektrik ve Manyetizma - Fen Medresesi Dersleri” başlıklı bir eser dikkati çekmektedir. Yazımının tamamlandığı belirtilen bu eser üç ciltten oluşmaktadır: Birinci ciltte elektrik ve manyetizma (Elektrikiyyet ve Mıknayısiyyet); ikinci ciltte gazlar içinde elektriksel boşalma ve ışınım etkinlikleri (Gazât Derûnunda İfrağât-ı Elektrikiyye ve Faaliyet-i İnşiaiyye); üçüncü ciltte Maxwell, elektron ve görelilik teorileri
(Maksvel, Elektron ve İzafiyet Nazariyeleri) konuları incelenmiştir. Darülfünun fizik ders programına giren görelilik kuramı, o Zonguldak'a gittikten sonra da okutulmaya devam etmiştir. (Akbaş, 2008)
1927 yılında “Ameli Telsizcilik ve Ameli Otomobilcilik” kitapları ile Max Planck’ın “Işığın Doğası” isimli eserinin çevirisini yayınladı. 1930-31 yıllarında ise 3 ciltlik “Elektroteknik” kitabı ile termodinamik ve yanma üzerine 2 ciltlik “Hararetin Tekniği” adlı eserlerini tamamladı. Tüm bu yayınları, Zonguldak Maden Mühendis Mektebi’nde öğrencilere ders kitabı olarak okutuluyordu. (Fenmen, 2006)
1919'da tayin edildiği Darülfünun Fen Medresesi genel fizik ve elektrik kürsüsü öğretim üyeliğinde ve 1925 tayin edildiği Zonguldak Maden Yüksek Mühendis Mektebi müdürlüğü sırasında unutulmaz hizmetler vermiştir. Türkiye'nin yetiştirdiği ender eğitimciler arasında baş sıralarda yer almasının önemli bir nedeni, öğrenciye büyük değer vermesiydi. Onun yöneticiliği döneminde, ilk kez böylesine değer verilen, eğitimin “nesnesi” değil, “unsuru” olduklarını belki de ilk kez fark eden öğrenciler, derslere ve okula bağlanmış, mühendisliği meslek olarak benimsemişlerdir. (Oralalp, 2009)
 
ZONGULDAK MADEN YÜKSEK MÜHENDİS MEKTEBİ MÜDÜRLÜK DÖNEMİ
Mehmet Refik FENMEN Zonguldak Maden Mühendis Mekteb-i Âlisi’ne 1925 yılında müdür olarak tayin edilir. Cumhuriyet döneminin bu ilk yüksek öğretim kurumunu, Türkiye açısından örnek teşkil edecek bir mühendislik okulu haline getiren Mehmet Refik FENMEN’dir. 1928 yılında Havzayı Fahmiye (Kömür Havzası) Umum Müdürlüğü’ne de getirilmesi, okulun uygulamayla iç içe maden mühendisleri yetiştirmesine büyük katkıda bulunmuştur. Okul, tam olarak belirlemeyen nedenlerden ötürü 1931 yılında kapatılmış, Mehmet Refik Bey 1932 yılında İstanbul Mıntıkası Sanayii Müdürlüğü’ne atanmıştır. Onun daha önce İstanbul’da Mühendis Mektebi müdürlüğünde ve Darülfünun’da edindiği idarecilik ve öğretmenlik deneyimlerini, Zonguldak maden okulunda en iyi şekilde kullandığı söylenebilir. İstanbul’da Mühendis Mektebi’ndeki uygulamalarıyla, Zonguldak’taki uygulamaları karşılaştırıldığında, bu daha da iyi anlaşılacaktır.
 Gerçekten de Mehmet Refik FENMEN daha önce Mühendis Mektebinde kazandığı tecrübeleri birebir olarak 6 sene müdürlüğünü yaptığı Zonguldak Maden Yüksek Mühendis Mektebi’nde uygulamıştır. Tespitlerimize göre ilk akla gelen benzer uygulamalar şunlardır:
1-Konusunda uzman Avrupalı bilim adamlarını öğretim elemanı olarak okuluna kazandırmak.
2-Öğrencilere Fransızca kurslar vererek çevirmensiz ders dinleme seviyesine ulaşmalarını sağlamak.
3-Mükemmel laboratuarlar ve atölyeler kurmak.
4-Öğrencilere staj programları hazırlamak ayrıca yurt dışına staja göndermek.  
5-Gerekli ders kitaplarını bizzat yazmak ya da çevirisini yapmak.
6-Öğretmen ihtiyacını karşılanmak ve Türk öğretmen yetiştirmek hedefiyle, başarılı öğrencilerin Avrupa'ya gönderilmesi. Örneğin 1928 yılı mezunu okul birincisi Bahattin BİRSAN, Maden Mektebi Jeoloji Muallim Muavini olarak yine 1928 yılı mezunu Tevfik Ayyıldız ve 1930 yılı mezunu Sadettin Pekmezciler, Maden Mektebi Muallimi olarak okulda görev yapmışlardır.

                                         
           Resim 3. Arziyat Ve Madeniyat Enstitüsünün Açılış Töreni Mehmet Refik FENMEN
                                                  (Ön Sıra Sağdan Baştaki) Ve Öğretim Kadrosu
 
Mehmet Refik FENMEN Darülfünun’da olduğu gibi, Zonguldak’ta da Einstein’ın görelilik kuramının derslerde okutulmasını sağlamıştır.1931 tarihli Zonguldak “Maadin ve Sanayi Mühendisi Mektebi-Talebe Rehberi”ne göre, 2. sınıfta okutulan “Hareket ve Kuvvaniyet” dersi bünyesinde “Hususî ve Umumî İzafiyet Nazariyesi”ne yani özel ve genel görelilik kuramına yer verilmiştir. Ayrıca Mehmet Refik FENMEN’in, daha önce Osmanlıca olarak Arap harfleriyle yayınladığı “Fenn-i Elektrik ve Tatbikat-ı Sınaiyesi” adlı kitabını geliştirerek tekrar yayınlamıştır. Kitabın 1929 yılında Latin harfli olarak yayınlanan 3. basımı, “Zonguldak Yüksek Maden Mühendis Mektebi Dersleri: Elektriğin Sınaî Tatbikatı” adını taşımaktadır. (Akbaş, 2008)
Mehmet Refik Fenmen, Zonguldak Yüksek Maadin ve Sanayi Mektebi’ne geliş amacını yıllar sonra şöyle açıklamaktadır; “Bu sevimli endüstri bölgesinde, kurulacak bir mektep de, İstanbul Yüksek Mühendis Mektebi’nde, gerek talebelik hayatımda gerek sonraları, hükümetimizin emriyle yapmış olduğum müşahede ve tetkiklerime, güzel bir tatbik sahası bulmuş olmak benim için büyük bir mazhariyet idi. Bundan başka ilim müessesemizin Anadolu’muzun her tarafında yayılmasını, memleketin tealisine (gelişme), yalnız bir iki merkezden değil, fakat bütün vatandaşların el ele vererek, kendi ihtisaslarına göre, diğer bölgedeki çalışmalara yardım etmelerini mes’ud bir teşebbüs telakki etmiştim.” (Açıkgöz&Ünlü, 2007)
Mehmet Refik FENMEN Zonguldak kömür havzasında çok büyük izler bırakmıştır. O bir anlamda hayatının üçüncü önemli eğitim ve yöneticilik dönemini Zonguldak Ma¬den Yüksek Mühendis Mektebinde sürdürür. 1925'te atandığı Zonguldak Kömür İşletmesi'ni modern bir işletme haline ge¬tirir. (Oralalp,2009)
Maden mektebi ilk kurulduğunda, Zonguldak’ta, iki katlı mütevazı bir binaya yerleşmiş, üç sınıflı, ortaokul mezunu kabul eden bir orta derecede yatılı bir okuldu. Bu okulda sadece basit kimya laboratuarı vardı. Parasız ve yatılı öğrenci kabul eden bu okul, çoğunluğu Anadolu’dan gelmiş fakir fakat okuma isteği azmiyle yanıp tutuşan öğrencilerle dolmuştu. Bunlar arasında babası savaşta şehit olan yetim kalmış öğrencilerde bulunuyordu.
 Mehmet Refik FENMEN okulunu anlatırken, “Talebesinin madenciliğe olan sönmez aşkı, muallimlerin fedakârlığı bu mütevazı müesseseye canlı bir ruh veriyor, emin bir istikbal vaad ediyordu. Karadeniz’in madenlere yakınlığı, arazisinin vüs’ati (zenginliği) müessesenin inkişafını (gelişimini) temin edecek başlıca unsurlardan idi” demektedir. Çok kısa sürede hızlı bir gelişme gösteren bu okul, yabancı dilde eğitim yapan, öğrencilerini yurtdışı stajlara gönderen, sosyal ve sportif etkinlikleriyle küçük fakat günümüz koşullarında bile çağdaş sayılabilecek bir üniversite kimliği kazanmıştır. Mezunları ülkemizin çok farklı yörelerinde, yurt madenciliğinin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Bunlardan bazıları da, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli kömür havzası olan Zonguldak’ta madencilik çalışmalarını sürdüreceklerdir. (Açıkgöz&Ünlü, 2007) ( Naim Hikmet KROMER, Mustafa Hulusi ORPEN, Ahmet İhsan SOYAK, Cemal KIPÇAK, İsmail Hakkı EVİNSEL, Halil Bahri SAVAŞKAN vb.)
Mehmet Refik Bey öğrencilerin sosyal bakımdan gelişimine de büyük önem vermiştir. Spor olarak futbol, voleybol ve tenise önem vererek bu alanlarda öğretmenler getirmiştir. Binicilik zaten zorunlu bir derstir. (Dölen, 2005) Özellikle kurulan Karaelmas adlı futbol takımı sonraki dönemlerde bu isimle uzun yıllar yaşamıştır.
 Mehmet Refik Bey öğrencilerin Fransızca öğrenmesi için büyük gayret göstermiş ve bunu başarmıştır. Yabancı hocalar derslerini Fransızca olarak anlatmaktadırlar. Başlangıçta dersler tercüme edilirken daha sonra öğrenciler doğrudan dersleri anlayabilecek düzeye gelmişlerdir. Öğrenciler Fransızca öğrenmelerini sağlamak için dersler dışında da aralarında Fransızca konuşmaya zorlamıştır. Ayrıca öğrencilere okula girişlerinden itibaren haftada 10 saat Fransızca kursları verilmiştir. Böylece Fransızca öğretilmiş öğrencilere ders kitabı olarak Fransızca teknik kitapların en modernleri her yıl parasız olarak verilmiştir. Tamamlayıcı olarak da Fransızca Teknik Kütüphane kurulmuştur. Bu sayede, Batı dünyasının teknik literatürü içine, tercüme yoluyla değil, doğrudan doğruya girme imkânı sağlanmıştır.
 
                           
                  Resim 4. Mehmet Refik Bey ve öğrencilerden oluşan Karaelmas Futbol Takımı
 
 Laboratuarlarıyla, koleksiyonlarıyla, her türlü cihazlarıyla zamanın en modern bir Maden Yüksek Mühendisi Mektebi halinde çabuk gelişen bu okulun mezunları, tatilleri sırasında Türkiye’deki madenlerde ve mezuniyeti takiben 3 ay da Avrupa’daki madenlerde ciddi bir stajdan geçirildikleri için, mevcut yerli yabancı maden şirketlerince maddi ve manevi çok iyi şartlarda işlere yerleşmişlerdir. Öğrenciler her tedris yılı sonunda bir ay ocaklarda işçi gibi çalışarak staj yaptıkları gibi, okulu bitirince de Avrupa’daki maden ocaklarına staja gönderilirdi. Bu stajlarını başarı ile tamamlamayanlara da diplomaları verilmezdi.
(Avşaroğlu, 2011)
 
                    
                  Resim 5. Mehmet Refik Fenmen Ve Maden Mühendisi Mektebinin İlk Mezunları
 
 Okulun 1930-1931 yılı mezunlarından Enver Necdet EGERAN, Refik Fenmen ve okuldaki eğitim hakkında şu bilgileri veriyor:“Refik Bey’i, 1927’de Zonguldak Maden Yüksek Mühendis Mektebi’ne girdiğimde tanıdım. Hem okulun müdürüydü, hem de elektrik derslerini veriyordu. 1925’den 1927’ye kadar, hepsi kendi alanlarında isim yapmış olan matematik profesörü Kerim Bey, fizik profesörü Hayri Bey ve kimya profesörü Arif Bey sıra mesleki derslere gelene kadar ders vermişlerdi. Refik Bey, mesleki dersler için yabancı uzmanlar getirtti. O kadar titizdi ki, yabancı hocalarla bizzat mülakat yapar, ondan sonra sözleşme imzalardı. Dersleri tam olarak kendileri takip etsin diye tüm talebeye Fransızca kursları aldırdı. Mezun olduktan uzun yıllar sonra MTA’da çalışırken, İstanbul Yüksek Mühendis Mektebi’nden mezun bir meslektaşım ile anlaşamadık. Kendi iddiasının doğru olduğunu ispat etmek için mektepte tuttuğu notları getirdi. Ben ona, mektepte okuduğumuz kitabı gösterdim, Arkadaşımın notlarında tercümeden kaynaklanan hata vardı. Aramızdaki fark buydu.”
Zonguldak Maden Mühendis Mektebi’nin mezunları arttıkça aynı tempoda gelişemeyen iş imkânlarını değerlendiren bakanlıkta kaygılar belirmişti, 1929'da mektebe alınacak öğrencilerin seçimi birkaç kişiye bırakılmıştır. 1930 da okula bir bölüm ilave edilerek "Yüksek Maadin ve Sanayi Mühendisi Mektebi" haline dönüştürülmüş, 1931'de ekonomik kriz gerekçesiyle okul kapatılmıştır Maden yüksek mühendisliği tahsilinin yeniden canlanması için yirmi iki yıl beklemek gerekmiş. 1953’te İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi kuruluncaya kadar da ülkemiz bu alanda önemli bir boşluk yaşamıştır. Zonguldak Maden Yüksek Mühendis Mektebi, devlet eliyle madenciliğimizin sıfırdan başlatılmasını sağlamış çok önemli bir eğitim deneyidir.
 
ZONGULDAK MADEN YÜKSEK MÜHENDİS MEKTEBİ SONRASI ÇALIŞMALARI VE ESERLERİ

 Mehmet Refik FENMEN, 1932 yılında İstanbul mıntıkası Sanayi Müdürlüğüne, l934 yılında İktisat Bakanlığına bağlı elektrifikasyon bürosu üyeliğine getirilmiş; 1935-1943 yılları arasında da Ankara Be¬lediyesi Otobüs İşleri Müdürlüğünde bulunmuştur. Her görevini öncü bir anlayışla sürdüren Mehmet Refik FENMEN, toplu taşımacılığın en iyi yollardan birinin troleybüs olduğu düşüncesindeydi. Bu düşüncesini kısa süre içinde uygulamaya geçirmiş troleybüsü Ankara'ya getiren kişi olmuştur.
1934 yılında Soyadı Kanunu çıkınca Mehmet Refik Bey kendini en iyi ifade eden ve ona çok yakışan, Fen Adamı anlamına gelen “FENMEN” i soyadı olarak adına ekledi.
1935 yılında Türkiye’nin Elektrifikasyonu” adlı kitabını yayınladı. Bu kitapta Zonguldak’ta kömür yıkama ünitelerinden çıkan değersiz toz kömür’ün değerlendirileceği bir termik santral önerisi ilk olarak ortaya atılmıştır. Bu kitapta yer alan görüşler, 1941’de Etibank tarafından hayata geçirilmiş, 60 000 KWs gücündeki Zonguldak-Çatalağzı termik santralinin temeli atılmıştır.Aynı kitapta elektrifikasyonun temel ve ekonomik prensipleri, hidroelektrik santrali mi, termik santral mi tartışmaları, santralin nereye kurulacağı, yüksek gerilim ve alçak gerilim dağıtım şebekeleri üzerine tartışmalar, olabilirlik hesaplarıyla birlikte verilmektedir. Kitapta şu tespiti dikkat çekicidir: “Memleketin elektrifikasyonu meydana geldiği zaman endüstrinin elde edeceği menfaati rakkamla göstermekle okuyucularımızda daha kat’i bir kanaat hâsıl ederiz. Zira on dokuzuncu asrın en büyük âlimi olan Lord Kelvin’in dediği gibi, bir hadiseyi iyi bilmek için onu rakamla gösterebilmelidir. Rakkamla gösterilmeyen hadiseler hakkındaki fikirlerimiz meskuk (tartışılır) ve pek zaif (zayıf) olur.”
 Kitapta buharlı lokomobil tesisatı ile elektrik motoru tesisatı kullanılarak bir fabrikada elektrifikasyon maliyet hesaplarının yanı sıra Türkiye’nin hangi yörelerinde santral kurulmasına ilişkin öneriler ile bu santrallar ile beslenecek demiryolları sayesinde şehirlerarasında elektrikli tren hatları, kent içinde troleybüs toplu tasım sistemleri ile çiftçiye ucuz elektrik götürmenin yolları irdelenmektedir.
 1937 yılında “Madde ve Ziya: Fenni Bilgiler, Felsefi Düşünceler” başlıklı kitabında FENMEN, kuantum fiziğinin batılı ülkelerde tartışılmasıyla birlikte tartışmaların Türkiye’ye de taşınmasını sağladı. Mehmet Refik FENMEN, konuyla ilgili yurtdışındaki yayınları izleyerek bilim dünyasını sarsan bu gelişmelerin zaman yitirilmeden Türkiye bilim dünyasına iletilmesinde önayak olduğu görülmektedir.
 1942 yılından yayınlanan “Şoförün Kitabı” ile kentlerde yaygınlaşmaya başlayan otomobil ile motosikletlerin bakımı ve tamirine yönelik pratik bilgileri anlaşılır bir dilde aktarılmış, aynı yıl “San’at Okulları ve son Ehliyetname Programlarına Uygundur” ibaresiyle 4 ciltlik “Yeni Elektrikçilik” ile 2 ciltlik “Yeni Makinacılık” kitapları yayınlanmıştır. (Fenmen , 2006)
1943-1946 yılları arasında Kocaeli Milletvekili olarak Büyük Millet Meclisi'nde görev yapmıştır. 1946’dan sonra da çeşitli okullarda yine öğretimle meşgul olmuş, Etibank İdare Meclisi Azalığı'nda bulunmuştur. Emekli olduktan sonra da mesleğinden uzaklaşmayan Mehmet Refik FENMEN il ve ilçelerin elektrik projelerini bizzat yapmıştır.
 Özgün kitaplarının yanı sıra çeviri kitaplar da yayınlamıştır. Milletvekilliği sırasında da yayınları devam etmiştir. İki ciltlik “Yeni Elektroteknik” adlı kitabının yanı sıra lise öğrencileri için fizik problem kitapları yayınlandı. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin idealist bir bilim adamı olan Mehmet Refik FENMEN, batıda ki gelişmelerin anında Türkçeye çevrilmesine ve yaygınlaştırılmasına ön ayak oluyor, yaygın halk kesimlerini bilim ve fen dünyasına çekmek için teşvik etmeyi görev sayıyordu. 1946’da yaptığı teknik çeviri “Pratik Modern Radio ve Televizion” adlı eserinin kapağında “herkesin kendi kendine radyoyu öğrenebilmesi için tertiplenmiş tam ve esas yayın” ibaresi, 1949’da yayınlanan “Atom Enerjisi” başlıklı kitabının kapağında ise “herkesin anlayabileceği gibi yazılmıştır” ibaresi bulunmaktadır.
Mehmet Refik FENMEN, geçirdiği kısa rahatsızlıktan sonra 5 Mart 1951’de hayata
gözlerini yumduğunda ardında telif ve tercüme 33 makale ve kitap, çağdaş bilime yönelik geliştirdiği ders programlarında yetiştirdiği yüzlerce mühendis, öncülük ettiği ve bizzat gerçekleştirdiği yüzlerce proje ile “apartmanları” olarak atıfta bulunduğu çocuklarını bıraktı. (Fenmen , 2006)
O üstlendiği her görevi ülkeyi çağdaşlığa götüren bir basamak olarak kullanmıştır. Mühendis Mektebindeki idareciliği süresince bu okulun modern bir hal almasına uğraşmış ve bunda başarılı olmuştur. Malzeme, Fizik ve Elektrik laboratuvarları hala onun izlerini taşır. Kendi alanında hem uygulama hem de teoride ışığıyla geleceği aydınlatan eserler bırakmıştır. Alçakgönüllü, ilerici ve aydın kişiliği; amaçları belli ve programlı çalışmaları ile meşrutiyetten başlayarak yurdumuzun teknik ilerlemesine yaptığı katkılarla olduğu kadar, örnek bir idareci olarak da adı saygıyla anılmaya değer bir kişidir. (Oralalp,2009)
 
SONUÇ
Bu çalışmada Elektrik Mühendisi Mehmet Refik FENMEN hayatı ve bilimsel çalışmaları incelenmiştir. “Son Osmanlı-Genç Türkiye Cumhuriyeti Aydınları” diyebileceğimiz bir grup içinde Mehmet Refik FENMEN iyi bir rol model ve güzel bir örnektir.
Osmanlı Devletinin bu güçsüz döneminde Cumhuriyet döneminde bilim ve teknolojinin gelişmesinde ortaya çıkacak ilerlemenin alt yapısının hazırladığını dönemin en büyük aktörlerinden biridir. Çok iyi bir eğitim almış donanımlı bir bilim insanı olma yanında Mehmet Refik FENMEN başta öğrencileri olmak üzere Türk toplumunu dünyadaki gelişmelerden haberdar etmeyi kendine görev bilmiş yazdığı kitaplar ve makalelerle topluma ait tüm katmanları yakalayabilmiştir. Bunu yaparken Fildişi kulede kibirli aydın tipi yerine toplumu kucaklayan mütevazı bir aydın örneği oluşturmuştur. Onun görev yaptığı eğitim kurumlarında en büyük amacı, mühendisliğin meslek olarak sevilmesini sağlamak, demokrat, girişimci ve kendine güvenen öğrenci tipi meydana getirmektir. Çalıştığı kurumlarda sistemli metotlar geliştirerek öğrenci ders kitapları hazırlanmasından, yabancı dil eğitimine, laboratuvar ve müze uygulamalarından, spor dallarına ve en önemlisi saha tanıma amaçlı zorunlu stajlara kadar uyguladığı bu metodu idarecilik yaptığı tüm kurumlarda benimsetmiştir. Bunun sonucunda Almanya, Belçika, Fransa ve İsviçre’deki mühendislik okullarından farkı olmayan Zonguldak Maden Yüksek Mühendis Mektebi meydana gelmiştir. Ama talihsiz şekilde sebebi hala anlaşılamamakla beraber 1931 yılında bu okul kapanmış bu çalışmalar tamamen zarara uğramıştır. Bugün genç nesiller için ayrıca yeni kuşak bilim insanlarımız için Mehmet Refik FENMEN adı bilinmesi ve örnek alınması gereken bir aydın modelidir.
 
KAYNAKLAR
 
ACUN, Fatma “CUMHURİYET DÖNEMİNDE BİLİM VE TEKNOLOJİNİN GELİŞİMİ” (1923-2003) Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Ankara: Siyasal Kitapevi, 2005, s.352-370.
AÇIKGÖZ, Bektaş ve Doç.Dr. ÜNLÜ, Ertuğrul, Madencilik Bülteni, Sayı: 82-83, Temmuz- Aralık 2007s. 102-103
AKBAŞ, Meltem , “Elektrik Mühendisi Mehmet Refik Fenmen: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Yenilikçi ve Yorulmaz Bir Aydın” , Osmanlı Bilimi Araştırmaları IX/1-2, 2007-2008  s.101
APAYDIN, Melis “Kıvılcım Olarak Gönderildiler Volkan Olarak Geri Döndüler” Röportaj 11 Eylül 2011 Pazar  http://www.aksam.com.tr/pazar/kivilcim-olarak-gonderildiler-volkan-geri-donduler--66581h/haber-66581 (03.04.2015 son erişim )
AVŞAROĞLU, Nadir  “Türkiye’de Maden Mühendisliği Eğitimi Tarihi” s. 25-26.
DEMİRYÜREK, Mehmet “TÜRKİYE’DE YABANCI DİL OLARAK FRANSIZCA ÖĞRETİMİNİN TARİHİ GELİŞİMİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME” (1891-1928). Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi [Hacettepe University Journal of Education], 28 (1)   s.130-131
DÖLEN, Emre “Zonguldak Maden Mühendis Mekteb-i Âlisi (1924-1931)” Zonguldak Kent Tarihi ’05 Bienali Bildiriler Kitabı s.26-27.
FENMEN, Nermin  “Refik Fenmen: Mühendisliği ve Eğitimciliği ile Örnek Bir Fen Adamı” Mühendislik Mimarlık Öyküleri -2, Ankara, Mayıs- 2006 s.51
GENEL MADEN İŞ SENDİKASI RESMİ SİTESİ http://www.genelmadenis.org.tr/Sayfalar.asp?ID=15  son erişim 04.04.2015 
İNÖNÜ, Erdal “Cumhuriyet Döneminde Bilim Tarihi’nin Önemi ve Anlamı (Cumhuriyet ve Bilim)” Cilt 5, Sayı 1 İstanbul Ocak 2005
http://www.universite-toplum.org/text.php3?id=219
KAHYA, Esin ve Yrd. Doç. Dr. TOPDEMİR, Hüseyin Gazi “Cumhuriyet Döneminde Bilim” 
TÜRKLER ANSİKLOPEDİSİ Cilt 17 Ankara 2002 s.1543
NAMAL, Yücel ve KARAKÖK, Tunay “ATATÜRK VE ÜNİVERSİTE REFORMU” (1933) Yükseköğretim ve Bilim Dergisi/Journal of Higher Education and Science C. 1, Sayı 1, Nisan  2011 s.27
NİŞANYAN SÖZLÜK SİTESİ
http://www.nisanyansozluk.com   son erişim 04.04.2015
ORALALP, Füsun  “Türkiye'de Mühendisliği Meslekleştiren Eğitim Dehası Refik Fenmen” , Bilim ve Teknik Dergisi Sayı:338, Ocak 1996 s.68
ÖZKAN, Selim Hilmi “OSMANLI DEVLETİ’NDE YABANCI DİL EĞİTİM” Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer 2010  s.1794-1796
YALÇINKAYA, Mehmet Alaaddin “Türk Diplomasisinin Modernleşmesinde Reisülküttab Mehmed Raşid Efendi'nin Rolü” OSMANLI ARAŞTIRMALARI XXI  (THE JOURNAL OF OTTOMAN STUDIES XXI) İstanbul 2001 s.112-113
 
 
 
 

         

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KDZ.EREĞLİ İLE İLGİLİ KİŞİ, LAKAP,YER ADLARI VE DEYİMLER

ZONGULDAK DOĞUMLU TÜRK POPU’NUN İLK STARLARINDAN AY-FERİ

BİR İSYANIN ANATOMİSİ;DEVREKLİ SAHTE KADIN PEYGAMBER DUDU HATUN İSYANI İLE KIZLAR DERESİ EFSANESİNİN BAĞLANTISI